Bu yıl Gezici Festival'in Artvin durağına gelen Reha Erdem, kendi sineması üzerine çıkan
Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan kitabını görünce, "Ben böyle bir kitabı sekizinci ya da dokuzuncu filmimden sonra bekliyordum. Demek ki altıncı filmimin sonunda çıkabiliyormuş. Bu kitap bir nevi benim sinema maceramda da bir virgül oldu," demişti. Açıkçası bir sinemacının bir dil oluşturması, kendi tarzını yaratması kolay iş değil. Yönetmeni ve onun sinemasını enine boyuna değerlendirebilmek için elde en azından dört beş filmin olması gerekiyor. Reha Erdem de 1989'da
A Ay ile başlayan 20 yıllık sinema macerasında bize altı film sundu. Üstelik her biri birbirinden değerli olan ve aralarından seçim yapmakta epey zorlanacağımız filmlerdi bunlar. Hal böyle olunca altıncı filmden sonra bir kitabın gelmesi pek de şaşırtıcı değil.
A AY BİR MODEL OLDU
Aslında kitabın ismi, aşk ve isyan onun sinemasının temel öğesi. O, bir nevi 'yıkanmak istemeyen çocuklar' için filmler yapıyor. Bunu kendi sinema macerasında görmek de mümkün. Türk sinemasının bugün en kıymetli sinemacıları arasında gösterilen Reha Erdem'in, sonradan keşfedilmesi de belki bu yüzden. Oysa ilk olarak, 1989'da çektiği ancak 1992'de vizyona giren
A Ay filmiyle o, yeni ya da genç Türk sinemasının kapısını aralamıştı. Zaten bunun için bir gün yeni ya da genç Türk sinemasının tarihi yazılırsa başlangıcı
A Ay ile yapmak hiç de yanlış olmaz. 80'li yıllar Yeşilçam'ın iyiden iyiye kendini feshettiği bir dönemdi. Türk sineması yeni açılımların peşindeydi... İşte böyle bir dönemde Erdem, kişisel çabalarıyla çektiği, anlatım olarak daha çok dünya sinemasına sırtını dayayan, içerik ve üretim biçimi olarak hiç de alışılageldik olmayan bir yöntemle kotarılan
A Ay ile Türk sineması geleneğine 'isyan ederek' karşı çıkıyordu. Açıkçası bu anlayış bir modele de dönüştü.
A Ay sonrasında, 90'lı yıllarda birbirinden bağımsız olarak birtakım yönetmenler filmleriyle ortaya çıktı ve yine kişisel çabalarıyla, düşük bütçelerle filmler çekerek sinemamızda bir rönesans yaşanmasına vesile oldular. Fakat bu isyanın bedeli biraz pahalıya patlamış. Kitapta yer alan söyleşide Erdem "Hiç imkân olmadan film yapmak mucize gibi bir şey. Sadece inatla, hayalle," diyerek
A Ay'ı nasıl imkânsızlıklar içerisinde çektiklerini uzun uzun anlatıyor ve bu filmin borçlarını uzun yıllar ödediğini söylüyor. İkinci filmi
Kaç Para Kaç'ı çekmesi için 10 yıl beklemesi de bu yüzden. Ama Erdem 2000'li yıllarda arka arkaya çektiği (
Korkuyorum Anne,
Beş Vakit,
Hayat Var ve
Kosmos) filmleriyle ne kadar üretken olduğunu ama aslında isyanın, hayallerin, inadın bir şeyleri değiştirebileceğini de gösterdi.
İSYAN VE VİCDAN
Erdem'in, sinemasında aşksızlığı sürekli dillendirmesi ve aşksız kaldıkça nasıl ipleri başkasının elinde olan hayatlar yaşadığımızı duyumsatması boşuna değil. İsyan edenin yaralanacağını sinemasında zaten söylüyor ama umutlu, huzurlu daha insani daha vicdanlı yaşayacağını da anlatıyor bize.
Altyazı dergisi Genel Yayın Yönetmeni Fırat Yücel'in hazırladığı kitapta sinema yazarlarının derinlemesine Reha Erdem sinemasıyla ilgili yazıları da bu minvalde. Filmlerindeki isyanı, zihniyet olarak büyümek isteyenlerin önündeki engelleri, sınırlar arasında dolaşmayı ve sınırları ihlal etmeyi, zamansızlığın ve mekânsızlığın Erdem sinemasındaki karşılığını anlatıyorlar. Ayrıca Erdem'le yapılan upuzun ve doyurucu bir söyleşide de Erdem, sinema macerasını ve yaptığı sinemayla ilgili düşüncelerini dillendiriyor.
UMUT DOLUYUM VE YARALAR İÇİNDEYİM
Fırat Yücel, kitapta son sözü Reha Erdem'e bırakmış. Erdem de
Aşk ve İsyan başlıklı yazısında son noktayı koyuyor: "Benim inandığım sinema gizli isyanın işareti olan sinema. Adorno'nun deyişiyle servis vermeyi, hizmet etmeyi reddeden ve bu reddi ölüçüsünde insanileşebilen bir sinema. Suyunu tek yönlü seyirlik yerine, aşkın ve acının, inancın ve direncin, yani yaşamanın hazzından alan bir sinemanın peşindeyim. Umut doluyum ve yaralar içindeyim"
Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan, Editör: Fırat Yücel Çitlenbik Yayınları, 2009 191 s., 15 TL