Yazar, 315 sayfalık bu önemli incelemesinde, sadece olayları anlatmakla kalmıyor, bir tür tarih felsefesi de yapıyor:
"Osmanlılar, Osman Gazi'den başlayarak, öncelikle iyi olmayı bildiler. Bulundukları küçücük toprak parçasında, iyinin ve kötünün ezelî savaşının bir temsil sahasını açabilmeyi becerdiler. İyilere 'iyi' olarak göründüler; kötülerin gözlerine ise 'kötülerin en kötüsü' diye aksettiler. Bu yüzden, her iyiyi yanlarına ve her kötüyü karşılarına aldılar. Bu yüzden, bütün kötülerin bütün kötülüklerine rağmen, çabucak çoğaldılar ve herkese üstün oldular.
Osmanlı'da, durmaksızın yükseldikleri en azından 250 yıl içinde, üstün olanlar hep iyiydiler. Kötü olanlar onlara karşı hep yenildiler; ki onlar bazen şehzadeler, bazen Türkmen beyleri, bazen fesadçı âsiler, bazen Hristiyan kralları, bazen şunlar ve bazen de bunlardılar. Bütün o kötülüklerin merkezinde ise, iyinin yayılıp genişlemesi karşısında pire kadar kalmış, ama hâlâ kendini dünyanın merkezi olarak gören ve hâlâ bütün kötüleri bir el çırpışta harekete getiren 'kahpe Bizans' vardı."
Mehmet Çiçek, Yıldırım'ın Timur'a yenildiği Çubuk Savaşı'ndan ve Fetret Döneminden başlayarak, Osmanlı devleti tarihini iyinin ve kötünün mücadelesi bağlamında ele alıyor. Burada bir tarihçi titizliğiyle, herkes tarafından bilinmeyen değerli ayrıntılara da yer veriyor.
Bu tarih içinde gelişen Fatih'in hayat hikâyesini ise, çocukluğundan ölümüne kadar yine felsefi bir gözle ele alıyor. Fatih'in şahsiyetindeki çizgileri tespit etmenin yanında, onun talihinin ona nasıl tecelli ettiğini de tasvir ediyor:
"Kavle göre; Hümâ Hâtun hâmile. Doğum sancıları çekiyor. Az sonra bir şehzâde dünyayı teşrîf buyuracak. Ebe Gülbahar Hatun, Hümâ Hâtun`un yanında. Sultan İkinci Murad mütemâdiyen Kur`an okuyor. Bu sırada Dârüssaade Ağası müjdeyi getiriyor:
Müjde sultânım, bir şehzâde-i veliaht doğdu
Sultan Murad çok seviniyor ve şöyle ferman buyuruyor:
Şehzâdemin velâdet-i kudûmü şânına âleme güllâb-ı meserret saçıla… Baka ağa! Sen bana bu müjdeyi getirdiğinde ben Kur`an`dan Muhammed Sûresini okuyordum. Bu sebeple şehzâdemin ismi dahi Mehemmed olsun (Peygamberimize saygıdan Muhammed ismini koymazdı Osmanlı sultanları.) Bir sonraki sûre de Fetih Sûresidir. İnşaallah Konstantiniyye`nin fethi de ona nasîb olur."
Tarihimizin en olağanüstü kişiliklerinden olan Fatih Sultan Mehmed'in bu olağanüstü hikâyesini okumanızı öneriyoruz.