Türkiye'de bağımsız sinemanın en önemli yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz'un merakla beklenen Yeraltı filmi nihayet görücü çıktı. Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar kitabının serbest uyarlaması olan film, bir anlamda Türkiye'deki ruh halinden besleniyor. Engin Günaydın, Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Nihal Yalçın ve Serkan Keskin'in rol aldığı filmde, Demirkubuz birçok filminde tartıştığı ahlak, utanma, insan olma gibi derin temaları, Ankaralı bir memurun yalnızlığında anlatıyor. Nadiren röportaj veren Demirkubuz, hem filmini hem vatandaş olarak Türkiye'de yaşananları, 12 Eylül yargılamalarına karşı duygularını SABAH'a anlattı.
Muharrem Türkiye'nin yeraltından çıktı
RÖPORTAJ: OLKAN ÖZYURT
FOTOĞRAFLAR: TİJEN BURULTAY
- Yeraltı'nın basın gösterimi yapıldığı andan itiraben filmdeki bir hesaplaşma sahnesiyle ilgili birtakım iddialar var. Ankara Sıkıntısı kitabını yazan yazarla, Muharrem arasında geçen o sahnede güya siz Nuri Bilge Ceylan'a gönderme yapmışsınız. Twitter'da, gazetelerde iddia dile getirildi, Nedir işin gerçeği?
- Bu iddilar beni ilgilendirmiyor. Söyleyeni, yazanı bağlar. Şunu söyleyeyim: Öncelikle Ankara Sıkıntısı ile ilişkilendirilen Mayıs Sıkıntısı sevdiğim bir filmdir. Şimdi Baudelaire'in Paris Sıkıntısı diye bir kitabı var. O zaman Mayıs Sıkıntısı filminin de bu kitaptan mı kitaptan esinlendiğini mi söyleceğiz. Sıkıntı lafı bir kavramdır, dilimizin bir parçasıdır. Sıkıntı kelimesi bir ifade şeklidir. Ama buradan böyle bir gönderme çıkartmak nasıl bir durumdur anlamıyorum. Ben ilk olarak filmin adını Ankara Sıkıntısı koymayı düşünüyordum. Sonra vazgeçtim. Bunlardan daha önemli bir şey söyleyeyim. Benim kafama sıkıntı lafını eken Sergen Yalçın'dır. Yalçın'ı yıllardan beri bu lafı kullanacak diye - dinledim. O sahneyi neden yazdığımla ile ilgili bu iddiaların bir alakası yok.
- O sahneyi yazma motivasyonunuz nedir?
- Şimdi bu sahneyi neden çektim: Başarının böylesine mubağ sayılıp kışkırtıldığı ve nedenlerinden soyutlanarak amacı unutulmuş mutlak haline gelmesi beni yıllardır ilgilendirir. Başarı, vicdandan, alınterinden soyutlanıp, bir toplumsal dayatma haline gelirse, sistemler bunun üzerine kuruluyor zaten, o zaman her şey mübah kabul edilir. Ben böyle bir şeyi tartışmaya çalışırken, bu tür iddialar büyük bir haksızlık yaratır. Kaldıki, bu konular tartışılacaksa, bir fikir, bir bilinci, olur ortada. Başarı biraz önce konuştuğumuz gibi tarif edilirse, hırsızlık da, her şeyi hakkı saymak da kaçınılmaz olur. Bu ülke bunu yaşıyor yıllardır. Şimdi benim gittiğim söyleşilerden, aldığım ödüllerden ya da övgüden sonra, ciddi bir gurup insanın da bana şöyle yan bakma hali ben de bir utanma duygusu yaratıyor. Sanki, başkalarının daha fazla sahip olması gereken bir şeye ben sahip oluyormuşum gibi bir hisle oluşuyor bu utanma. Senin hesaplaşma dediğin o büyük yemek sahnesi biraz da bu utanma duygusunun eseri. Bu açıdan bakıldığı zaman Ankara Sıkıntısı'nı yazan yazar, Muharrem'in gözünden biraz da benim. Ama ben böyle bir mesele koyuyorum ortaya, konu nelere gidiyor.