KEREM AKÇA (HABERTÜRK): ´... "Patlak Sokaklar: Gerzomat" da Batesmotelpro adlı internette doğan bir ekibin ilk sinema temsilini hakkıyla yerine getirirken, bize ters, aykırı, absürt, garip, uçarı, özgün ve dinamik bir mizah anlayışını Türkiye'ye armağan ediyor. Cem Yılmaz için Mel Brooks benzetmesi yaparsak onun ardından üreyen ZAZ ekibinin de Batesmotelpro'nun kaynağı olduğu söylenebilir. "Patlak Sokaklar: Gerzomat", alaycı tavrıyla Amerikan popüler kültüründen bizim arabesk ve maço kültürümüze uzanan bir çerçeveyi postmodern bir omurgaya yerleştirmeyi iyi becerirken, sadece 'kaçırılan Türkçe dublaj' meseleli zeki altyapısıyla dahi izlenmeyi hak ediyor. Yetkinliği, evrenselliği ve üç boyutluluğu ile 2000'lerin en iyi yerli komedi filmlerinin arasında üst sıralara yerleşmesi bir tarafa, aynı zamanda Türk sinemasının 'Çıplak Silah'a kültürel cevabı olarak da iz bırakacak bir eser bu...´
SÜPERTÜRK
BANU ÖZDEMİR (beyazperde.com) SüperTürk, yerelleştirilmiş ve komediyle yüklenmiş bir Süpermen uyarlaması. Uzaydan Anadolu'nun küçük bir köyüne düşen Ekber'in hikayesini anlatıyor. Tamer Karadağlı'nın Recep İvedik benzeri bir halk kahramanı yaratmak istediği ortada. Onun gibi kaba saba değil, daha çok saflıktan beslenen ve masumiyetini kaybetmeden 'kötü'lere haddini bildiren bir kahraman!
Bu yıl izlediğim yerli komedilerden, özellikle Seninki Kaç Para?'dan yola çıkarak SüperTürk'e daha bir hoşgörüyle yaklaştım. Durum komedisinin en kaba örneklerini izleyip dururken sırtını bir şekilde fantastiğe yaslamış bu ilginç film belli bir ilgiyi hak ediyor ama niyetlendiği gibi seriye dönüşüp iyice ucuzlayacaksa vay halimize!
FİLMİN FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN
FİLMİN GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN
KEREM AKÇA (HABERTÜRK): ´... 2000'lerde bizim popüler sinemamızın yükselişini 70'ler Hollywood'una benzetirsek "SüperTürk"ün o zamanın "Superman"inin işlevini üstlenecek bir 'A sınıf' düşünceye sahip olduğu kesin. Zira Digiflame'in efektleri o kadar keskin ve tavizsiz ki bizde bir 'yol haritası'na ihtiyacı olan 'fantastik'i o 'yönelim'e adamakıllı sokuyor. Filmin durum komedisi yaratamama, dramatik omurgasız kalma, belli oyunculardan sıkıntı çekme ve TV estetiğini çok aşamama gibi sorunları olsa da bu profesyonellik bazı şeyleri kalkındırmaya fazlasıyla yetiyor. "SüperTürk", en azından fantastikte bizim sinemamız için bir şeylerin başlangıcı olabilir.´
SIĞINAK
UĞUR VARDAN (RADİKAL): ´... Zaman zaman fütüristik tiyatro oyunlarını da andıran 'Sığınak', farklı okumalara açık bir film (örneğin New York Times'ın internet sayfasına adeta bir eleştirmen edasıyla görüşlerini aktaran bir okur, filmin bir canavarın gelişini aktardığı, bu canavarın da orta sınıfın iş, ev, arkadaşlık ve aile gibi değerlerini tarumar edebileceği üzerine yorum yapmış). Bir sinema yapıtı, bu türden özellikler içeriyorsa zaten kâğıt üzerinde bile sınıfı geçer. 'Sığınak' ise sadece kâğıt üzerinde bir başarıya sığınmıyor, atmosferi, gerilimi, içini dolduran göndermeleri ve de oyunculuklarıyla da dikkat çekiyor. Kaçırmayın derim…´
FİLMİN FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN
FİLMİN GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN
KEREM AKÇA (HABERTÜRK): ´... "Kızıl Çöl"de uygulandığını gördüğümüz 'anti-felaket filmi' konsepti son 10 senede "Wonderful Town" ve "Pus" gibi başarılı örnekler verdi. "Sığınak" da bunların arasına girmek isterken ABD'nin alt-orta sınıfına mensup sıradan bir aile babasının şizofrenik dünyasına bu tabanı uygun bulmuş. Jeff Nichols'ın Antonioni'vari yaklaşımıyla, Michael Shannon'ın ise adeta 'bir gözü açık diğer gözü daha çok açık' performansıyla perdeyi esir aldığı, yer yer kalp çarpıntısı yaratan bir ilk film var karşımızda.´
SON VURGUN
SERDAR AKBIYIK (populersinema.com): ´... Bunun tam sebebini bulamıyorum. Belki öykünün çok klasik olması, kendi içinde sürpriz diye nitelenecek çözümlemelerin çok önceden hissediliyor olması, belki... Halbuki filmin başrolünde Mark Wahlberg oynuyor. Wahlberg'in bir önceki filmi 2010 yılının en önemli yapımlarından olan Dövüşçü-The Fighter. Wahlberg her oynadığı filmde belirli ortalamayı tutturan bir isim. Onun performansı bir filmi ne bir adım öteye ne de geriye götürür, sempatik olmayan ama son dönem aksiyon filmlerinin güvenli oyuncularından... Yazının başında dediğim gibi klasik bir öykü. Sadece finalinde bütün suç işleyenlerin yakalanmaması benim içimi rahatlattı. Bazen iktidarın yenilmesi, sistemin tepetaklak olması gerekiyor. Nefes alıyoruz...´
FİLMİN FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN
FİLMİN GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN
KEREM AKÇA (HABERTÜRK): ´... Çok fazla önemli festivali dolaşmayan ve sadece üç ülkede vizyona giren İzlanda filmi "Reykjavik-Rotterdam"'ın 2012 tarihli ABD yeniden çevrimi ile karşı karşıyayız. Ancak halihazırdaki ürün, 'gangster filmi' alanında bir türlü 'gerekli bütün'ün parçalarını birleştirememiş. Filmin yönetmenlik koltuğuna Baltasar Kormákur'un oturması ise, 'karakter draması' odaklı zemine sahip işçiliğin yüksek 'kurgu' zaaflarıyla donatılıp Türk filmlerini aratmayan 'tür sinemasına uygunsuzluk'la sarılmasını tetiklemiş. "Son Vurgun", karaktersizlikten, dramatik çatısızlıktan, aksiyon yaratamamaktan, tempo kavramına hakimiyetsizlikten ve özellikle de 'ahlaken batmış, ikiyüzlü tipler var, bunlar yeterli' düşüncesini karton yetilerle perdeye aktarma düşüncesinden zarar görmüş.´
AŞKIM BENİM
MURAT ÖZER (BEYAZPERDE.COM): ... Tüm bu dengesizliğe rağmen, Aşkım Benim'in kötü olma ihtimali de yok tabii. Çünkü uyarlandığı eserden yansıyan ışıktan kaçmak mümkün değil. İnsanın özünde gizlenmiş, zaman zaman ortaya çıkan, kimi zamansa sonsuza kadar orada saklanan 'çirkin ben'in marifetlerini anlatan Guy de Maupassant, filmin ruhuna da sızmayı başarıyor. İki yönetmen, oyuncu handikabını başka formüllerle aşmayı deniyorlar hikâye boyunca. Ellerindeki sağlam malzemeyi heba etmek istemeyen sinemacılar, Robert Pattinson'dan boşalan anlarda atmosfere yükleniyor ve hikâyenin iktidar boyutunu deşifre etmeye çalışıyorlar. 'Güç'ün el değiştirmesiyle deforme olan iklime ilgilerini yöneltiyor, insan denen yaratığın doymak bilmeyen açlığını öne çıkarıyorlar.
FİLMİN FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN
FİLMİN GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN