Ceren Öner / Sabah İnternet
UNUTULMAZ BİR AŞK HİKÂYESİ: BENİ UNUTMA
"Gerçekten de içeriği, bir meselesi olmayan bir şeyde oynayamıyorum" diyen
Mert Fırat, oynadığı yeni filmiyle bu kez, "en fazla ne kadar sevebilirsin? " sorusunun yanıtını, pek çoğumuzun daha önce hiç duymadığı "pick" hastalığının gerçekliği üzerinden sorduruyor, izleyiciye.
Pick hastalığının, kulağımıza daha aşina olan Alzheimer ile benzer noktaları var ancak temel farkı hafıza kaybından önce kişilikte oluşan değişikliklerin belirmesi.
Beni Unutma ile hastalığa gönderme yapan film bir yandan da içinde unutulmazları, insanları, anları duyguları barındırıyor.
"Birini unutmanın en iyi yolu yeni birini bulmaktır."
Film, başrol oyuncularından
Açelya Devrim Yılhan için de oldukça unutulmaz olmalı, çünkü bu Yılhan'ın ilk filmi. Bilmeyenleri buna inandırmak zor, oyunculuğuna tanık olduktan sonra. Mert Fırat ile unutulmaz bir aşk hikayesini yaşatıyorlar, unutarak unutulmaza ulaşmak hedefiyle ve pek çok kez yer yer nasihat olarak duyduğumuz yer yer tanık olduğumuz, "Birini unutmanın en iyi yolu yeni birini bulmaktır." klişesiyle başlayan ama pek de sıradan olmayan bir aşk hikayesi anlatılıyor. Kimileri "aşk diye bir şey yok artık; her şey alacak, verecek hikayesi" dese de, film buna inat aşk'ı bazılarına tekrar hatırlatıyor, unutturmamayı hedefleyerek. Olcay ve Sinan tesadüfler ve kalp kırıklıkları ile birbirlerini buluyorlar, aşkın ömrü var mıdır diye düşünmeye fırsat kalmadan, hızlıca akan olay örgüsü bizi aşık, heyecanlı çiftin dünyasından, hâlâ âşık, hâlâ mutlu evli çiftin hayatına sürüklüyor. Sonrası, hüzünlü ve "milyonda bir insanın başına " gelen bir sürecin hikayesi.
Film klişe hikayelerden sıyrılıyor
Burak Göral'ın kaleme aldığı, Özer Kızıltan'ın yönettiği
Beni Unutma filmi, aşkın bir kaç halini göstermekten de geri durmuyor, esas oğlan esas kız aşkını kutuplaştırmadan, aşkın hallerini "eski " aşıkların duygularına da yer vererek anlatıyor. Sinan'ın eski kız arkadaşına canlandıran Tuğba Ünsal ve Olcay'ın eski erkek arkadaşı Kenan Ece'nin oyunculuklarıyla film klişe hikayelerden sıyrılıyor.
Peki, aşk nereye kadar?
Aşkın sınırlarını sorgularken aslında insanın sınır tanımazlığını gözlemliyoruz. Düşünün ki , aşıksınız, karşılığını alıyorsunuz, her şey çok güzel, filmlere konu olacak kadar hem de.. Aşkınız, yaşananlarla, anılarınızla ve hatta ortak "meyveniz" çocuğunuzla perçinlenmiş, bir gün öğreniyorsunuz ki, bu yaşananlar
"hiç yaşanmamış" olarak karşınıza çıkacak, hiçbir hatırası kalmayacak sevdiğinizde, sevdiğiniz en taze anılarla başlayarak yaşananları "yok" sayacak.. Hatta onu bir süre eski anılarıyla paylaşmayı göze alacaksınız, siz hiç olmamışsınız gibi.. Filmin izleyenin de sınırlarını sorgulattığı nokta bu olmalı, diye düşünüyorum izlerken ve aslında soruyu yeniden sormak lazım diyorum; "en fazla ne kadar sevebilirsin? " değil de " nereye kadar sevebilirsin ?" demek geliyor içimden..Kulağımda da Teoman, bir
Bülent Ortaçgil şarkısını yorumluyor ;
"Aşk Nereye Kadar? " kendi kendime soruyorum..