Seren Yüce ismini daha önce pek fazla duymadık. Dokuz dalda Altın Portakal ödüllü
Takva, ayrıca
Yaşamın Kıyısı'nda ve
Pandora'nın Kutusu'nda yardımcı yönetmendi. Sonra senaryosu da kendisine ait olan ilk uzun metraj filmi
Çoğunluk'u çekti.
Çoğunluk, Venedik'te aldığı Geleceğin Aslanı ödülünün ardından, önceki gün sona eren 47. Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali'nde de en iyi erkek oyuncu, en iyi yönetmen ve en iyi film ödüllerinin sahibi oldu. Film, İstanbullu orta sınıf bir ailenin oğlu Mertkan'ın hayatına, ailesi ve Gül adlı bir kız ile yaşadıklarına odaklanıyor. Yüce, bu hafta vizyona da giren
Çoğunluk'un ardındaki fikri SABAH'a anlattı.
AYRIMCILIk FARK EDİLMELİ: "Çocukluğumdan itibaren etrafımda, arkadaşlarımda, konu komşuda rastladığım bazı dertler var. Bunların sıkıntılı, problemli şeyler olduğunu yıllar sonra fark ediyorsunuz. Zaten fark etmediğiniz sürece bir kısır döngü olarak hayatınıza işliyor. Mesela, en basitinden ayrımcılık. Ayrımcılık her gün, her yerde var. Ve gazete haberlerinden ziyade gündelik hayatın içinde. İki insanın konuşmasında bile görüyorsunuz bunu. Ötekileştirme eğilimi, hepimizin içine işlemiş ve bu sadece etnik ya da dini biçimde ortaya çıkmıyor. Bence bütün ideolojiler kendi mekanizmasını yaratıyor. Muhafazakârlaşmayı sadece İslam'la ilgili olarak düşünüyoruz. Ama etnik kökende de, hatta takım tutma da bile bu bize yaşatılıyor. Bütün bunlara geri çekilip bakınca, fotoğrafı büyüttükçe vardığımız yer kapitalizm oluyor bence."
RAHATÇA KABUL GÖRÜYOR: "Çoğunluk ismini sayısal bir ifade olarak kullanmadım. Bir bakış açısının, yani ötekileştiren, ayrımcılığa yol açan bir bakış açısının, toplumda rahatlıkla kabul görebildiğini anlatmak istedim. Çünkü tehlikesini fark ettirmeden yayılıyor. Kendisinden başka herkesi dışlayıp, düşman ilan ettiğinde kendisi için her şeyi meşru görüyor. Filmde baba ile oğul arasındaki ilişkide görüldüğü gibi bu durum, bu bakış açısı kendinden sonrakilere de aynı şekilde aktarılıyor."
Krizle başladı, ödül enflasyonuyla bitti
Türkiye'nin
en eski festivallerinden Altın Portakal, maalesef en 'kurumsal' festivali olmadığı için her sene aşağı yukarı aynı sorunlarla karşılaşıyor. Bu sene festival başlamadan fitili ateşlenen tartışmanın odağında yönetmen Emir Kusturica vardı. Kusturica, gazetecileri üç gün boyunca peşinden koştururken arada olan izlenemeyen yarışma filmlerine oldu. Gerçi filmler açısından da durum pek 'parlak' değildi. Gala gösterimlerinin yapıldığı AKM'nin yıllanmış şarap tadındaki, renk ve ses sorunları, perdenin yarısının fluluğu gibi durumlara bir de bobinlerin karışması eklendi! Tayfun Pirselimoğlu'nun
Saç filminin gösterimi, ertesi güne bırakıldı. Salonda hüsrana uğrayanlar sadece
Saç'ı izlemek isteyenler değildi. Ken Loach'un filmine girenler de, altyazı olmadığı anons edilince salonu terketti. Film programını tamamıyla öğrenebilmek ancak üçüncü gün nasip oldu. Zira festival başladığı halde festival katalogunu görebilen olmadı! Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, festivalin son gününde bir değerlendirme toplantısı yapınca bütün bu sorunlar da dile getirildi. Jüriyse herkesin gönlünü almak üzere söz birliğine varmış gibiydi.
Çakal,
Siyah-Beyaz ve
Zefir dışında her film, en az bir dalda Altın Portakal aldı.