FİLM ELEŞTİRMENİ GİŞE ÜZERİNDE NE ÖLÇÜDE ETKİLİDİR?
Kimi yönetmenler film eleştirmenlerini ciddiye almadığını söyler, hatta Sinan Çetin varlıkları ve yokluklarının kendisi için bir fark yaratmadığını dile getirirken, ortadaki bunca polemik neden? Eleştiri, seyircinin filmle kurduğu ilişkide veya daha ekonomik bir boyuttan bakarsak, filmin gişesi üzerinde ne ölçüde etkili? FIPRESCI'nin duyurusunda eleştirmenin el üstünde tutulduğu ve kendi kitlesini yarattığı dönemin daha ziyade 60'lara ve auteur sinemasının çıkışına denk düştüğü belirtiliyor. Çoğu sinema yazarı ve sektör uzmanına göre, eleştirmenin gişeye etkisi bugün iyice azalmış durumda. Yapımcı/ dağıtımcı Ersan Çongar ve Tunç Şahin de aynı duruma dikkat çekiyor. Çongar'a göre; "Eskiden film izlemenin öncelikli yolu vizyondayken sinemaya gitmekti, bir daha nerede karşınıza çıkacağını kestirmek mümkün değildi. Bugünse bu öncelik hızla dijital medyaya, DVD'ye, internete ve hatta korsan kopyalara kayıyor. Başka bir deyişle, filmi 'elinin altında tutabilen' seyirci, onu izlemeyi sürekli erteleyebiliyor.
Dolayısıyla, onu filme yönlendiren bir eleştiri yazıysa bile, bunun etkisini doğrudan görmek mümkün olmuyor."
Mehmet Açar ise eleştirmenin etkisinin daha güçlü olduğu kanısında. "Bir filmin gişe başarısında arkadaş tavsiyesi ve pazarlama kampanyası ilk iki sırayı paylaşıyorsa, üçüncü sırada da eleştirmenler yer alır" diyor. Açar'a göre günümüzde de eleştirmenleri düzenli şekilde takip eden, karar verirken onların yazılarını dikkate alan bir sinemasever kitlesi var. Türkiye'de Batı ülkelerine oranla daha az olsa bile, bu rakamın en aşağı 30-50 bin arasında seyrettiğini düşünüyor Açar.
Taylan kardeşler ise eleştiri yazılarının gişeye doğrudan bir etkisi olmadığı ama filmin itibarı üzerinde etkili olduğu kanısında. Filmin kolektif algıda iyi veya 'kaliteli' olarak algılanmasında, eleştirmenlerin verdikleri ödüllerin veya eleştirmen görüşünün önemli rol oynadığını düşünüyorlar.
Elbette eleştirmenlerle seyircinin beğenisinin uyuşmadığına dair yaygın bir kanı olduğunu da biliyoruz. Sinan Çetin de böyle düşünenlerden: "Özellikle eski eleştirmen kuşağı neşeyi ve eğlenceyi küçümseyen ama ölümü, sıkıntıyı ve nekrofiliyi yücelten bir bunalım ve acılar sinemasını destekliyor. Bu eleştirmen kuşağı artık miadını doldurursa iyi olur."
Eleştirmenlerse bunun sadece bir önyargıdan ibaret olduğu kanısında. Atilla Dorsay, "Ben hep seyretmekten keyif aldığım filmleri savundum ve destekledim. Sinema yazarlarının beğendiği filmler elbette sıkıcı değildir" diyor ve ekliyor "Ancak eğlencenin kapsamını da tartışmak gerekir.
Bir aydın olarak ben gıdıklayarak değil, düşündürerek güldüren filmleri severim."
Öte yandan sözkonusu kanıyı haksız çıkartan örnekler de görmüyor değiliz. Örneğin tüm dünyada çok iyi hasılat yapan "Inception/Başlangıç" ağırlıklı olarak eleştirmenlerin de beğendiği bir film oldu. Keza SİYAD ödüllerinde birkaç yıl önce "Babam ve Oğlum" En İyi Film seçilmişti.
Ancak tekrar gişe başarısına dönecek olursak, Tunç Şahin bu istisnaların eleştirmenin gücü konusunda doğru örnek olmadığı kanısında; "Bu filmler zaten ya kulaktan kulağa yayılarak ya da devasa pazarlama kampanyalarıyla birer sosyal fenomene dönüşüyor. Eleştirmenlerin de beğenmiş olması gişe başarılarında ufak bir rol oynasa bile, özellikle etkili değildir" diyor. Şahin'e göre bugün eleştirmenlerin daha etkili olduğu alansa vizyon dışı filmler. Zamanında gözden kaçırılmış veya yaygın gösterime girmemiş filmlerin tekrar keşfedilmesinde film eleştirilerinin çok büyük bir rolü olduğunu belirtiyor Şahin.
Belki de merkez sinemanın dışında kalan örnekler eleştirmenin gücünü daha ciddi biçimde hissedebiliyor. Kendisi de bir film eleştirmeni olan, Bulut Film'den Nadir Öperli, yapımcılığını üstlendikleri ilk uzun metraj filmleri "Tatil Kitabı"nda bu etkiyi gözlemlediklerini söylüyor. "Film hakkında çıkan olumlu eleştirilerden tanıtım sürecinde çok faydalandık" diyen Öperli, "Tatil Kitabı"nın kazandığı FIPRESCI ödülünün de filmin çeşitli festivallerden davet almasında ve Avrupa Film Ödülleri'nde Yılın Keşfi'ne aday gösterilen dört yapım arasına girmesinde etkili olduğuna inandığını ekliyor.
Elbette bu konuda sinemaların görüşü de önemli. Yıllarca SİYAD'ın sezon sonu seçkilerinde yer alan filmler için toplu gösteriler düzenleyen ve ticari sinema dışı yapımlara programında yer vermesiyle tanınan Beyoğlu Sineması'nın yöneticilerinden Temel Kerimoğlu; "Bizim için de seyircimiz için de eleştirmenlerin yazdıkları çok önemli. Bu nedenle hâlâ eski bir geleneği sürdürerek, eleştiri yazılarını kesip, fuayeye asıyoruz. Yazının olumlu veya olumsuz olması önemli değil. Seyircimiz filme girmeden önce mutlaka o yazıları okuyor veya zaten okuduğu için seçip, o filme geliyor" diyor. Öte yandan eleştirmenlerin ve halkın beğenisinin örtüşmediği konusundaki yargı açısından da üzücü bir örnek Beyoğlu Sineması. "Evet, biz film eleştirmenlerinin yazdıklarını önemsiyoruz ama sinemamız çok ciddi ekonomik zorluklar içerisinde. Dolayısıyla bu kitlenin azlığına da bir örneğiz" diye ekliyor Kerimoğlu. Ancak Beyoğlu Sineması'ndaki toplu gösterilerin bazen kapalı gişe oynadığı, gişenin önünde kuyrukların oluştuğu günler de çoğumuzun aklında. İster istemez, bu ilgi azlığı bizi bir kez daha internet sonrasında yaşanan değişime getiriyor. Filmlerin tüketim biçiminin değişmesiyle birlikte eleştirmenin de kendi konumunu ve etki alanını yenilemesinin zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkıyor.