Farklı sanat disiplinlerini bir araya getirmeyi amaçlayan İstancool Festivali, önceki gün başladı. Moda, sinema, edebiyat, mimari, tasarım ve müzik dünyasının tanınmış isimlerini buluşturan festivalin ikinci gününde, İstanbul Modern'de üç yazar bir araya geldi. Yazar Tarık Günersel moderatörlüğünde, İngiltere'den Hanif Kureishi ile Nadira Naipaul, Türkiye'den ise Elif Şafak, Müslüman ülkelerde doğmuş yazarlar olarak, çocukluk dönemlerinin edebi kimliklerini nasıl şekillendirdiğini konuştu. Oturuma, yerli okuyucular kadar yabancıların da ilgisi yoğundu. Yıldızı,
Benim Güzel Çamaşırhanem filminin senaryosuyla parlayan ve aynı zamanda roman ve oyunlar da kaleme alan Pakistan asıllı İngiliz yazar Hanif Kureshi köklerinin yazma serüveninde fazlasıyla etkili olduğunu anlattı. Yazar, "Orta sınıftan pek çok kişi gibi babam da İngiltere'ye göç etti. Bir İngiliz anneyle büyüdüm. Ama geldiğim yeri, köklerimi merak etmeye başlamıştım. Kimsin, nereye aitsin, nereden geliyorsun gibi sorular bana sıkıntı vermeye başlamıştı. Bunlara yanıt bulabilmek, çıldırmamak için 15, 16 yaşlarımda yazmaya başladım" dedi. İnsanın kendisi, arkadaşları ya da yaşamak için yazması arasında farklar bulunduğunu vurgulayan Kureishi, 'kafalardaki polisler' yüzünden tam anlamıyla özgür bir yazım sürecinden bahsetmenin imkânsız olduğunu söyledi. Ayrıca yazar, espri duygusunun yazarken vazgeçilmez bir unsur olduğunun altını çizdi.
İKİ KADININ ETKİSİ
Elif Şafak ise yazarlık serüveninde annesi ve anneannesinden beslendiğini anlattı. İkisinin farklı kişilikler olduğunu söyleyen Şafak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Fransa'da doğdum. Sonra annemle Türkiye'ye döndük. Ankara'da orta sınıf, kalabalık komşu ortamına girdik. Annem yalnızdı ve bu çok önemliydi. Rasyonel, iyi eğitimli, seküler düşünen güçlü bir kadındı. Anneannem ise daha az rasyonel, az eğitimli, dindar ve batıl inançları da olan biriydi. Her hareketimizi gözleyen bir tanrıdan bahsederdi. Bu yüzden edebi klasikler de, İslam felsefesi ve sufizmle ilgili kitaplar da hep ilgimi çekti." Kureishi ve Şafak ile birlikte oturuma katılan diğer isim ise Nadira Naipaul idi. Pakistan kökenli bir gazeteci olan Naipaul, festivalin önceki gün düzenlenen edebiyat oturumunun konuğu olan, 1971 Booker Ödülü, 2001 Nobel Ödülü sahibi, 'sir' unvanına sahip yazar VS Naipaul'un eşi. Nadira Naipaul, büyükbabasının Vahabi, büyükannesinin de kapalı bir kadın olduğunu, buna karşılık babasının özgür düşünceli bir kişi olduğunu anlattı ve bu iki 'dünya' arasındaki çelişkinin metinlerini zenginleştirdiğini söyledi.
'Güçlü egolar, küçük tanrılar yaratıyor'
Elif Şafak kökenleri ne olursa olsun, yazarların güçlü egolara sahip olduğunu ve 'küçük tanrılar' misali karakterler yarattıklarını söyledi. Dünyada nereye giderse gitsin, hayal gücünü de bavulunda taşıdığının altını çizen Şafak, İngilizce yazmasına yönelik yapılan eleştirilere de şöyle cevap verdi: "İngilizce yazmak, Türkiye'de edebiyat ortamında pek karşılaşılan bir durum değil. Ben iki dilde de yazıyorum. Böyle yapmam tepki çekti. Ama bence artık insanlar, birkaç dilde birden rüya görüyor."