Gördüğünüz gibi miskinlik, sandığımız kadar kolay bir meslek değilmiş. "Ben çok evcimenimdir, bıraksalar günlerce evden çıkmadan yaşarım" diyerek böbürlenen arkadaşlarımız şimdi evlerinin pencerelerinden mahzun bir şekilde dışarıya bakıp iç çekiyorlar.
Daha da acıklısı "Şimdi ne yapsam?" sorusunun bir lüks olmaktan çıkıp ihtiyaç haline gelmesi. Sizleri uyarmayı bir borç bilirim, bu soru zamanla daha fasit bir daireye dönüşüyor.
Yine bu soruyu sorduğum günlerden birinde İbrahim Tenekeci'nin fikriyat.com'da yazdığı bir yazı çıktı karşıma. Evden Yaşamak başlıklı yazısında yazar 10 yılı aşkın evde kalma tecrübesini anlatmış ve bu işte yeni olanlara bazı tavsiyelerde bulunmuş. "Kütüphanemiz varsa eğer, kitaplarımızı yeniden tasnif etmek faydalı bir uğraş olabilir" demiş yazının bir yerinde.
Kierkegaard "Can sıkıntısı bütün kötülüklerin anasıdır" diyerek kafa bulmuştu bizimle. Bendenizin de mütevazı bir kütüphanesi var. Öteden beri bu kütüphaneyi Dewey sistemine göre düzenlemeye niyetlenirim. Hatta bunun için bir program satın almış ve gerekli olan kaşe-mühür gibi alet edevatı neredeyse 10 yıl önce yaptırmıştım. Fakat binlerce kitabı tasnif etmek epey zaman alacağı için bu mühim vazifeyi mütemadiyen ertelemiştim.
Yazıyı okuyunca "Belki de gün bugündür" deyip kolları sıvadım. Fena halde kandırılmış ve yanlış yönlendirilmişim. Bu bir tuzakmış.
Şöyle ki… Raflardan birini boşaltıp önce kaydetmeye, sonra da tasnif etmeye başlıyorum. Bunun için bütün kitapları elden geçirmem, incelemem ve hangi türe ait olduğunu belirlemem gerekiyor. 10 dakika geçmeden kendimi bir koltuğa oturmuş, bir kısmı zaten okuduğum bir kısmı da hep okumak istediğim kitaplara dalmış buluyorum kendimi. Bir raf tasnif edemeden bir gün geçmiş oluyor.
Güzel bir kitap okumak bazen tuzlu su içmek gibi. İçtikçe susuyorsunuz. Okudukça daha çok okumak istiyorsunuz. Zaman akıp geçiyor. Film izlemeye, dizi izlemeye vakit kalmıyor. İnsan kitaplara dalınca dışarısını unutuyor, evden filan da çıkmak istemiyor.
Bu yüzden İbrahim Tenekeci'den ve fikriyat.com'dan şikayetçiyim. Ama yazarın tavsiyesini de yabana atmayın derim.
***
Adamlar olayı çözmüş!
Dizi ve film işleriyle uğraşan arkadaşların dillerine pelesenk olmuş bir cümle vardır: "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok arkadaşlar! Adamlar olayı çözmüş." Kütüphanemdeki bazı kitapları görünce ben de benzer bir hisse kapılıyorum.
Malum bugünlerde insanlar evlerine kapanıp dizi izliyorlar. Doymak bilmez bir iştahla bir diziyi bitirip öbürüne geçiyorlar. Sonra da iki ellerini yana doğru açıp çaresizce "Şimdi ne izleyelim?" diye soruyorlar.
Ben mesela her bölümünde ayrı bir konunun ele alındığı ama aynı zamanda bu hikayeleri taşıyan bir ana omurganın olduğu dizileri severim. Her bölümünde cinayet, polisiye, kıskançlık, entrika, aldatma, savaş vs olan heyecanlı bir dizi düşünün. Yüzlerce bölüm süren bu dizi aynı zamanda benzerine pek rastlamadığımız bir aşkı anlatıyor. İzlemek istemez misiniz?
Merak ettiyseniz dizinin başrollerinde oynayanların isimlerini de vereyim. Fakir ama güzel kızın adı: Şehrazat. Yakışıklı ve zengin erkeğin adı: Şehriyar. Bazılarınızın tahmin etmiş olabileceği gibi dizinin adı da Binbir Gece Masalları. Şurası var ki dizi henüz yapılmadı. Şimdilik sadece kitabı var, yani sizler senaryoyu okuma ayrıcalığına erişeceksiniz. Okuduğunuzda da diyeceksiniz ki "Adamlar olayı çözmüş!"
Üstelik okuduk bitti diye üzülmenize de gerek yok. Bizim klasik eserlerimizin pek çoğu bu tarzda yazılmıştır. Bu masal mecmuasını bitirdikten sonra Bostan ve Gülistan'a, oradan dudunamelere, cenknamelere ve gece hikayelerine geçebilirsiniz. Turkuvaz Kitap tarafından yayımlanan Amak-ı Hayal'i de bu sırada okumayı ihmal etmeyiniz.
Hazır evde kalmışken ve çevrenizde insanlar varken sesli okumayı da tercih edebilirsiniz. Sesli kitap okumak için güzel bir sese sahip olmak zorunda değilsiniz, kimse sizi ayıplamaz. Siz yorulursanız bir başkası devam eder, bu sayede gözleriniz de yorulmaz. Belki telefonlarınız, tabletleriniz ve televizyonlarınız sizi bir süreliğine özler ama neticeden memnun kalacağınızdan eminim.