Nihayetinde kitaplar da birer mektuptur. Genel ya da özel bir okuyucuya ulaşmak üzere yazılmışlardır. Bu yüzden Farsça 'name' kelimesinin Şark ve İslam edebiyatında hem mektup hem de risale ve kitap anlamında kullanılması manidardır. Bu yazımızda türünün en güzel örneklerinden olan bazı namelerden söz edelim.
PENDNAME
Pend, öğüt ya da nasihat anlamına gelir, Pendname öğütler ya da nasihatler kitabı. Bu türün ilk örneklerinden birini kendisinden sonra gelen büyük sufileri düşünceleri ve üslubuyla etkilemiş olan Feridüddin Attar'dır. Attar'ın 12. yüzyılda kaleme aldığı 900 beyitten oluşan Pendname, mesnevi türündedir. Attar kitabını yazarken Hazreti Lokman'ın oğluna verdiği öğütleri ihtiva eden Lokman suresinden ilham aldığını ifade etmiştir. Sadece ilmihal değil aynı zamanda bir tasavvuf ve ahlak kitabı olan bu eser edebi anlamda bir şaheserdir. Asırlar boyunca okunmasının ve taklit edilmesinin sırrı da belki bu özelliğinde gizlidir.
KABUSNAME
Kitapla mektup arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Artık klasik hale gelen namelerin bazıları tek bir kişiye hitaben yazılmıştır. Kühistan Sultanı İskender bin Kavuş'un 1082 yılında oğlu Gilan Şahtır'ı muhatap alarak yazdığı Kabusname gibi. Bu kitap da öğütlerden oluşur. İyi bir padişah nasıl olmalıdır, devlet idaresinde dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir gibi soruların yanıtları öğütlerle verilir. Çeşitli mesleklerin çalışma prensiplerini ve fütüvvetin ilkelerini bildirdiği için aynı zamanda bir fütüvvetname olarak da değerlendirilebilecek olan bu eser esas itibariyle bir siyasetnamedir.
SİYASETNAME
Siyasetnamelerden söz ederken elbette Büyük Selçuklu Devleti'nin en önemli vezirlerinden Nizamü'l-Mülk'ün devlet tecrübelerini paylaştığı klasik eserini hatırlamamak olmaz. Bir giriş faslı ve 51 bölümden oluşan bu kitapta dönemin devlet ve bürokrasi yapısı, yöneten-yönetilen ilişkisi, ordunun teçhizatının nasıl sağlanması gerektiği, ülke içindeki hankahların durumu, casusların sevk ve idaresi, hükümdarın devlet yönetiminde âlimlerle istişare etmesinin gerekliliği gibi birçok konu kendine yer bulmuştur.
Kitapta bürokrasiden bahsederken şunları söylemiş büyük vezir: "Binaenaleyh padişah her daim memurların ne yapıp eylediklerinden haberdar olup tuttukları yolları, törenlerini, yörelerini iyi bellese, bir kanunsuzlukları yahut haddi aşmaları durumunda bir dem görevde tutmayıp derhal azletse ve işledikleri cürüm mesabesinde, diğerlerine gözdağı vermek için, onları cezalandırsa gerektir."
Bir başka yerde ise şu ifadelere yer verir: "Yaralı gönüllerin derdinden sakın, çünkü gönlün yarası eninde sonunda ortaya çıkar; elinden geldiğince gönülleri incitmemeye çalış, çünkü bir ah ile bu dünya alt üst olabilir."
BABÜRNAME
Siyasetnameler biyografik ya da otobiyografik özellikler taşırlar; çünkü bir hayat tecrübesinden damıtılırlar. Hindistan'da hüküm süren Babür devletinin kurucusu Zahirüddin Muhammet Babür Şah'ın kaleme aldığı Babürname bunun örneklerinden biridir. Anı hatta günlük türünde bir eser olan Babürname, Babür'ün 1494'te 12 yaşındayken Fergana'da tahta çıkışıyla başlayıp ve 1530 yılında gerçekleşen ölümünden 16 ay öncesine kadar süren olayları anlatır. Bir devletin kuruluş ve gelişim sürecinin kırılma noktalarını gözler önüne serer. Babür Şah'ın kendisinin kusur ve zaaflarını, başarısızlıklarını hiçbir komplekse kapılmadan olduğu gibi anlatması ve hatta düşmanlarının meziyetli yönlerinden bahsetmekten hiç gocunmaması eseri ilginç kılan özellikler arasındadır.
Babür Şah'ın gittiği bir ülkenin coğrafî durumunu, iklimini, şehirlerini, mimari yapısını, sanat âbidelerini, idarî ve askeri teşkilatlanmasını, halkının örf ve âdetlerini, insanlarının karakterlerini ve nihayet bölgedeki bitki ve hayvanların türlerini ayrıntılı olarak anlatmaya çalışmış olması Babürname'ye aynı zamanda tarih, coğrafya, etnografya, botanik, zooloji, nihayet bir folklor ansiklopedisi görünümünü veriyor. Üstelik tertemiz bir Çağatay Türkçesi ile yazılmış.
BAŞKA NAMELER
Bizde name bitmez. Bir çırpıda onlarca başka name sayılabilir ki bunlar yalnızca unutulmayarak günümüze kalmış olanlardır. İskendernameler, seyahatnameler, sefaretnameler, tutinameler, cenknameler, Şahnameler, Selçuknameler ve daha niceleri.
Name yazma geleneği 19. ve 20. yüzyıllara kadar gelmiştir. Pakistanlı şair Muhammed İkbal'in Cavidname ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetname adlı eserlerine bu gözle bakılabilir.