Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Marks’ın hayaleti ortalarda dolaşıyor

Chipper’in Türkçeye çevrilen Post-Koloniyal Teori ve Kapitalizmin Hayaleti adlı kitabı kaçınılmaz olarak birkaç düzeyde ele alınabilecek bir çalışma. Şunu da söylemek gerek: Kitap gerçek bir dinamit

1990'larda Amerikan akademiyasında bulunan hemen herkes tartışmasız bir şekilde iki alanla ilgileniyordu. Bir manada akademik dünyanın 'moda izleği' de sayılabilecek bu iki alandan biri yapısalcılık sonrası (poststructuralist) düşünce idi.
Ama onu da kapsayacak biçimde öne çıkan diğer alan da kendi içinde ikiye ayrılıyordu.
İlki ve esasen daha geniş ve kapsamlı olanı sömürgecilik sonrası (post-colonial) çalışmalardı.
İkincisi, öncekinin bir tür alt kategorisi idi ve Türkçeye maduniyet çalışmaları (subaltern studies-mç.)) olarak çevrilmişti. Bu 'büyük anlatı' alanlarına bir alan daha ekleyeyim. Bunlarla irtibatlı ve bunları kapsayan 'programlar' veya bölümler ise kültürel çalışmalardı.
Kültürel çalışmalar büyük üniversite bölümlerini meydana getiriyordu. Fakat bütün bu altkümeler, üç büyük bölümde daha hem ele alınıyordu hem de şiddetli bir etki oluşturuyordu: edebiyat (daha özgül olarak Amerikan veya İngiliz edebiyatı), tarih, antropoloji. Tüm bu bölümler dünyaya 'yenilenmiş', yeniden anlamlandırılmış 'bu' teorilerin içinden bakıyordu.
Buradaki ana maksat Batı tarzı modernleşmenin eleştirisiydi. Bu modernleşme kapitalist üretim ilişkileri içinde teşekkül etmişti. Kendi içinde hegemonik bir yapıya sahipti. Söz konusu hegemonya Derrida'dan alınan bir kavramla 'ikili karşıtlıklar' üstünden ilerliyordu. Öte yandan da Foucault'dan alınan birçok kavramın içinde en önemlisi sayılabilecek şekilde, 'dil'den başlayarak 'iktidar'ın ve 'biopolitika'nın nasıl teşekkül ettiğiyle ilgiliydi.
Merkez Batı'nın geride kalan dünyaya bakışı ve yaklaşımı. Bu manada Edward Said'in Oryantalizm kitabından mülhem bir feminizmden emek-sermaye çelişkilerine kadar çok geniş bir alan bu doğrultudaki çözümlemelere açık tutuluyordu.
Gayatri Chakravorty Spivak, Homi Bhabha, Partha Chatterjee, Dipesh Chakrabarty ve onlar kadar 'şöhretli' olmasa da, Anibal Quijano, tartışmaya başka bir düzeyde katılan Arif Dirlik post-koloniyal teoriyi ve maduniyet kuramını geliştiriyordu.
Bütün bu oluşum hızla akademik ortamı tesiri altına alırken göze çarpan husus düşünürlerin ve kuramcıların Marksizmle uzak-yakın ilişkileriydi.
Kişisel olarak beni de hayli etkilediğini söylemem gereken bu açılımları okurken dikkatimi birkaç hususun çektiğini belirteyim.
Birincisi, maduniyet çalışmaları bana her bakımdan uzak görünüyordu. Sömürgecilik sonrası kuram daha önemliydi. Fakat orada da klasik Marksizm'e ters düşen bazı açılımların o Marksist boşluğu doldurmak üzere üretildiği gibi bir kanıya kapılıyordum. Üçüncüsü, edebiyat teorisi ve Derrida'cı, Foucault'cu bazı kavramlar üstünden gelişen bir birikimin Marksizm gibi bir kütleyi nasıl karşılayacağını ciddi biçimde düşünüyordum. En fazlasından zaman zaman Foucault ile iç içe geçecek şekilde Gramsci'ci bir yaklaşımdı görünen. Her iki düşünürde de temel olan 'hegemonya' kavramıydı ama bunun bütün bir Marksist kuramın dallı budaklı yapısını kavraması düşünülemezdi dahi.

***
Bu birikimin eleştirisi hemen gelmedi. Gelemezdi de. Biraz daha pişmesi, olgunlaşması gerekiyordu.
Doğrudur, eleştirel yaklaşımlar akademik makaleler olarak ortaya çıkıyordu. Ama diğerlerinin hacmi yanında fazla bir şey ifade etmiyordu.
O hamle nihayet Vivek Chibber'in şimdi Türkçeye Post-Koloniyal Teori ve Kapitalizmin Hayaleti adıyla, Afife Yasemin Yılmaz tarafından çevrilen (İletişim Yayınları) kitabıyla geldi. Kitabın çevirisi son derecede başarılı.
Chibber, Marksist bir düşünür. Maduniyet çalışmalarını da, sömürgecilik sonrası kuramı da bu noktadan eleştiriyor. Aynen belirttiğim gibi, bu isimlerin 1970'lerdeki Yeni Sol ile ilişkili olduğunu, Marksist bir kökenden geldiklerini ama teoriyi onu aşmak için ürettiklerini vurguluyor: "Yeni Sol'un Marksist materyalizmle kısa süren flörtü, artık büyük ölçüde ortadan kaybolmuştu; defninden sonra yerini kültür ve ideolojiye olan bitmez tükenmez bir ilgi almıştı. Kültür ve ideoloji, sadece çalışılan bir öge olarak değil, bir önceki 10 yılda 'sınıf' ve 'kapitalizm'in sahip olduğu yüce yeri onların elinden alan bir açıklayıcı öge olarak karşımıza çıkıyordu" (s. 14). Chibber'e göre bunun neticesinde 'kültürcü yaklaşımlar', 'kültürel Marksizm' bilinen Marksizm'in yerini almıştır. Ben kişisel olarak buna 'siyasal Marksizm' diyorum.
Sadece bir boşluk doldurma gayreti değildi bu. Daha da ileri gidiyordu. Doğrudan bir siyaset üretme/yapma yöntemi olarak biçimlendiriliyor ve benimseniyordu. Chibber, bunu da şöyle nitelendiriyor:
"Post-Koloniyal çalışmalar kendisini sadece pozitif bir kuram olarak değil, aynı zamanda radikal bir eleştiri olarak da konumlandırıyor.
Böylelikle PK teori, gayet bilinçli bir şekilde hem sanayileşmiş Batı'da hem de onun uydularında Marksizm'in düşüşünden arta kalan boşluğu doldurmak için adım atıyor" (s. 15). Fakat bu 'Marksizm'i ele almak ve reddetme(k)' demekti.
Chibber'e göre de bu motivasyon siyasiydi.
Bu, post-teori olarak adlandırılan şeye yönelimin bir parçası. Niçin post-teori denirse, onu da Chibber, Robert Young'a referansal veriyor: "PK tutarlı bir çerçeveden ziyade bir siyaset sunuyor...
PK diye bir şey kendiliğinden yok-daha ziyade kendi hizmetlerinde çeşitli teoriler silsilesini kullanan, müşterek siyasal algılar ve gündem var" (s. 17). Zaman içinde bu 'teorik' yaklaşım gelişir.
Ama gelişmenin yönü Chibber'i daha da irkiltecek ve bu kitabın temel mantığını hazırlayacak şekildedir.
Spivak'ın, 1985 tarihli Subaltern Studies:
Deconstructing Historiography makalesiyle birlikte yaklaşımlar "kültürel Marksizm'den post-yapısalcı bir gündeme geçiş" yapıyordu. Maduniyetçiler 'ilham almak için Foucault ve Derrida'ya dönüyorlarsa, bu sadece daha geniş değişimlere ayak uydurmak içindir' (s.22) yorumu yapar Chibber ve bu bağlamda, Chatterjee'nin Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası başlıklı kitabını eleştirir.
Gerek o, gerekse Chakrabarty'nin Rethinking Working-Class History isimli kitabı Chibber'e göre 'post-modernist bir hassasiyete doğru yolculuğu' tamamlamıştır.
***
Chibber, bu saptamaları yaptıktan ve temel eleştirel çerçevesini çattıktan sonra bahsettiği 'geleneksel hikaye'yi daha birinci bölümde teker teker elemanlarına ayırarak ele alıyor ve her bir ögeyi ayrı ayrı mç. bakış açısından öne sürülen temel savlar ışığında irdeliyor. Daha doğrusu o savları çözümleyerek eleştirel yaklaşımını ortaya koyuyor.
Kitabın bu bağlamda asıl dokusunu 'hegemonyasız hakimiyet' kavramının meydana getirdiğini ve Chibber'in de bu olguyu enine boyuna tahlil ettiğini belirtelim ki, kitabın 2, 3 ve 4. bölümleri bu konuya ayrılmış durumda. Konuyu ele alırken Chibber'in mç..'nin özellikle üstünde durduğu İngiliz ve Fransız devrimlerini, özellikle de mç. bakımından hayli önemli olan 'burjuvazi ve ulus inşası' kavramını lime lime ettiğini görüyoruz. Kendi muhakemesi bakımından hayli tutarlı savlar içeren bu sorgulamasında Chibber'in mç. bakımından iler tutar yer bırakmadığını da geçerken kaydedelim.
Chibber'in bu yaklaşımı konusunda çıkardığım sonuç şu olmuştur: Ben hegemonya, burjuvazi, ulus devlet inşası konularında bu bahsettiğimiz dönemde hayli önemli veriler elde edildiğini düşünenlerdenim.
Öte yandan Chibber'in eleştirisini şöyle yorumluyorum: Gelinen noktadaki birikimi Chibber 'Marksizm dışı' olarak görüyor. Buna söyleyecek hiçbir şeyim yok. Marksist 'sanılan' bir tutum içinde olmuş olabilir kuramcılar.
Ne var ki, Marksizm ötesinde yapısalcılık sonrası yaklaşımların getirdiği katkıyı eğer inkar etmeyeceksek, o zaman da Chibber bunun mç. üstünden değil, doğrudan post-yapısalcı yönelimler ve düşünürler bakımından ele alınması gerektiğini söylüyor. Doğrudur, katılıyorum. Ama mç. içinde bulunanların o soyut kuramı (bütün deformasyonlarına rağmen) bir somut veri bağlamında 'toplumsallaştırdığı'nı da varsayıyorum ki, Chibber'in bu yaklaşıma hiç prim vermediğini kaydetmeliyim.
Zaten kitabı önemli ve kritik hale getiren de bu tutumun kendisidir.
Sonuç olarak Chibber'in kitabı elbette ve kaçınılmaz olarak birkaç düzeyde ele alınabilecek bir çalışma. Kitabı gerçek bir dinamit! Evet, Chibber'e göre, 'kapitalizm/kapital' diyor ama esasen Marks'ın hayaleti ortalarda dolaşıyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA