Rus ve dünya edebiyatının büyük ustası Dostoyevski'nin, ölümsüz eseri Suç ve Ceza aracılığıyla giriştiği adalet ve vicdan muhasebesi bize tüm bu arayışın başka bir yönünü de gösteriyor. Kimilerinin adaletle sınavı, doğrudan mâruz kaldığı haksızlıklar üzerine kuruluyken, kimilerininki yaşadığı şartları hayatına adapte etmekte zorlandığı zemin üzerine. Cahit Zarifoğlu'nun ''Müthiş bir iman ağrısı çekmektedir'' dediği Raskolnikov ile Cemil Meriç'in ''Dosto'nun dünyası, uçakla üzerinden geçilecek herhangi bir harita parçası değil. Dosto, insanlığın ezelî davalarını mihraklaştıran bir romancı'' dediği Dostoyevski arasındaki düşünsel ve öyküsel bağa da âşinâyız.
Büyük yazarın devleşmiş bu eserinde girdiği ikilemleri ve zihin egzersizlerini unutanlara bir heyecanla Suç ve Ceza'yı hatırlatmayı umarız. Romanın baş kahramanı Raskolnikov'un ikinci türü kapsayan koyu hesaplaşmasına yoğunlaşmadan önce, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na gireceğimiz yeni haftada hakları elinden alınmış çocuklarımızdan bahsedelim mi biraz?
Daha çocukluk çağına bile gelemeden 'yenidoğan hâlleriyle' bir avuç gözünü sermaye hırsı bürümüş 'çete'den başlasak! Çok gerilere gittiğimizde Münevver Karabulut'tan, biraz ilerlediğimizde Eren Bülbül'den, az daha yol aldığımızda Leyla'dan, sonra Narin'den, çocuk işçilerden, sadece istismar sonucundaki psikolojik savsaklamadan değil, denetimsizliğin sonucundaki ihmâl kurbanlarından ve hiçbirisine kalem yetiştiremeyeceğimiz daha nice çocukla birlikte en sonki kalp ağrımız Mattia Ahmet'ten... Halihâzırda İsrail'in saldırılarını sürdürmekte olduğu Gazze'de 'birer sayı olmayan' binlerce 'öldürülmüş' çocuktan ve dünyanın her bir coğrafyasında bir sebeple yaşanan, yaşatılan hazin sonlardan...
CÜRMÜN HAKKINDAN VİCDAN GELİR
Ülkemizde ve dünyada bunlar yaşanırken yüzyıllar boyunca tümüyle doğru tesis edilememiş yegâne kavramların başında gelen 'hukuk ve adalet'in işlerliğinin gündemimizden düşmesi mümkün değil. Muhtemeldir ki bu her çağın ve her neslin mutlak arayışında olduğu bir 'ideal' olarak yerini koruyacak; çünkü insan aklı bu karmaşık yapının düğümlerini bir yere kadar çözebilir ve biz elbette çözeceğimiz yere kadar ilerlemenin peşindeyiz.
Konuya Suç ve Ceza'dan girdiğimizde, anlam bütünlüğü parçalanmış olarak gözükebilir belki. Kesinkes hakkımıza girildiğinde anamızın ak sütü kadar helâl olan adalet arayışımız ile, Raskolnikov'un adalet arayışında elbette ki oldukça büyük farklar var; ancak bize katiller kategorisinde nihayetini görmek istediğimiz bir resim çizdiği de aşikâr.
Vicdanî olarak girdiği müthiş hesaplaşmasına baktığımızda mesela zannediyorum ki Raskolnikov ile Mattia Ahmet'in katili bir olamaz. Raskolnikov'un biricik aşkı Sonya ile Mattia'nın mezarına dahi hınç kusan katil yakınları da bir olamaz. Maktûllerin benzemezliğine değinmekse zaten zül.
KİMLİK İNŞÂSI
Kendisini dâhi olarak gören, insanları 'sıradan ve olağanüstü' olmak üzere ikiye ayıran, toplumsal eşitsizliklere karşı beslediği nefretle kendini yoğuran ama aynı zamanda okuyan, düşünen, irdeleyen bir hukuk öğrencisi olan Raskolnikov'un tefeci bir kadını öldürmesiyle başlayan hikâyesini anımsarsınız. Suçunu, inandığı ve olgunlaştırmaya çalıştığı düşünce yapısıyla ve başkalarını da 'haklılığına' ikna etme itkisiyle toplumsal-psikolojik bir zemine oturtur; ancak hesap etmediği şey vicdanıdır. İşlediği suçun, içinde yaşadığı egemen sınıfların yaptıklarından bir farkı olmadığını gördüğünde geç mi kalmıştır, yoksa yeni bir inşanın eşiğinde midir? Raskolnikov bu aydınlanmayla düşünce yapısını tümden yok etmiş ve kendisine yeni bir anlayış getirmiştir: Yüksek varoluş, kendisini öteki insanların üzerinde görenler değil, açlığın, yoksulluğun en boğucu koşulları içinde bile ahlâkıyla var olan insanlardır.
Romanda Dostoyevski'nin hem kendi yaşam hikâyesini hem de kurguladığı karakteri düşündüğümüzde, vicdanen hür insanların sakin ve huzurlu yaşamlarına duyduğu özlemi de sezmek mümkün. Dünya edebiyatının dehâsı yazarın, Raskolnikov'un öyküsünü bir düşüşün değil, ahlâki bir yükselişin yolculuğu olarak tasarladığı da açık. Kendisi ile kendisi arasında kalan roman kahramanına yaptığı yanlışın karşısında ezilip yok olmayı değil, bedel ödemeyi öğretir.
Kendisini yeniden bulacak gücün şifrelerini verir. Raskolnikov aradığını bulmuş mudur? Romanın sonunu hatırlayanlara bırakıyorum.