Sanatın çoğu zaman bir sergide, galeride ya da sahnelerde yer aldığını düşünürüz. Oysa sanat gündelik yaşamımızdaki ayrıntılarda saklanır. Sabah uyandığımızda dinlediğimiz bir şarkı, yolculuk sırasında denk geldiğimiz manzaralar, çiçeklenen açan ağaçlar, vapurda karşılaştığımız bir sokak sanatçısı, okuduğumuz kitabın kapağı, hepsi bir sanat eseridir. Gündelik yaşantımızda bu eserlerle temas halinde olsak da onların farkına varmayız. Oysa her biri sıradan bir günü anlamlı hale getirecek potansiyele sahiptir.
Sanat bizleri düşünmeye, anda kalmaya ve hissetmeye sevk eder. Sanat bizi sıradanlıktan çıkararak o 'an'ları yaşamamızı sağlar. Dolasıyla sanat sadece müzelerde sergilenen bir nesne değil hayatımızın tam ortasında duran ancak gözden kaçırdığımız deneyimlerdir. Everest Yayınları'ndan çıkan Maria Gainza'nın en bilinen eserlerinden Optik Sinir, gündelik yaşantımızla sanat eserleri arasındaki bir köprüyü gözler önüne seriyor. Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te doğup büyüyen Gainza, otobiyografik öğelere sahip kitabında sanat ve insanın iç dünyası gibi konuları derinlemesine inceleyen bir yaklaşım sergilemiştir. Eserlerinde görselliği ve anlamı derinlemesine işlemeyi seven Gainza, okurları yalnızca bir hikayeyi takip etmeye değil, aynı zamanda onların kendi iç dünyalarına dair de sorgulamalar yapmaya teşvik eder. Maria Gainza'nın yazım tarzı soyut ve derin bir dile sahiptir. Yazar eserlerinde, sembolizm ve imgeleri güçlü bir şekilde kullanırken Optik Sinir, bu temaları başarılı bir şekilde işleyen bir yapıt olup, edebiyat dünyasında yazarın sanatla olan ilişkisini en net şekilde yansıtan eserdir.
ESERLERİN ARKA PLANINDAKİ GERÇEK
Gainza kitabında ayrıca eserlerin arka planı hakkında okuyucu düşünmeye sevk ediyor. Örneğin bir savaş tablosuna baktığımızda oradaki acıyı ve diğer duyguları hissetmemizin nedeni ressamın bizzat savaşta bulunmasından kaynaklanıyor olabilir. Yazarın kitabında geçen; "Fırtınalı denize her baktığımda içimde bir şeyler sıkışıyor. Bu göğsüm ile soluk borum arasında bir his tıpkı hafif bir sızı gibi" cümlesi sanat eserlerinin doğrudan ruhumuza etki ettiğinin bir göstergesidir. Birçok ressamın yaşarken eserleri gereken önemi görmediği ancak vefat ettikten sonra değerinin anlaşıldığına çokça şahit olmuşuzdur. Gainza kitabında bazı ressamların yiyecek bir yemeği olmamasına rağmen sanatına zor şartlar altında devam ettikleri gerçeğine değinerek bizleri düşünmeye sevk ediyor. Kitapta eserlerin yanı sıra Gainza'nın kendi yaşantısından anıların yer alması okuyucu sıkmayarak, merak uyandıran bir okuma zevki sunuyor. Sanat eserlerinin gündelik yaşantımızla bağlantısını edebi bir dille gerçekleştiren Optik Sinir, sanat yolcuğuna çıkmak isteyenlerin kendisini keşfetmesini bekliyor. Neticede Optik Sinir, sadece bir kitap değil; bir deneyim. Sanatla gündelik yaşam arasında kurduğu köprüyle, okurunu düşünmeye ve sezgisel bir yolculuğa davet ediyor. Maria Gainza'nın sembollerle dolu dili, soyut ve derin anlatımı, kitabı sıradan bir edebi metinden çok daha fazlası haline getiriyor.
Optik Sinir'in atmosferine hayat veren şehir ise yazarın doğup büyüdüğü Buenos Aires'e ayrı bir parantez açmak gerekir. Latin Amerika'nın sanat kalbi olan bu şehir, sadece müzeleriyle değil, sokakları, tiyatroları, duvar resimleri ve tangosuyla da bir sanat galaksisi adeta. Nitekim kitabın sayfalarını çevirirken, dünyanın en çok tiyatro sahnesine sahip olan, tutkunun dansı tangoyla yoğrulmuş bu şehirde sanatsal bir yolculuğa da çıkmak mümkün...
CEYDA CENGİZ DÜŞKÜN