Dostoyevski o kadar yoksuldu ki kış geldiğinde gündüzleri ısınmak için müzelere gidiyordu. Ermiş'in ilk baskısı o kadar az ilgi görmüştü ki Halil Cibran kendi kitabını satın alıp eşine dostuna göndermek zorunda kalmıştı.
Bu ve benzeri hikayeleri hepimiz duymuşuzdur.
Kesin böyle olmuştur, diyemeyiz ama edebiyat tarihinde zamanla keşfedilip klasikleşen eserlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
Herman Melville'in Moby Dick adlı romanı yayımlandığı dönemde 'tuhaf' bulunmuş, hatta hacmi sebebiyle boşa gitmiş bir çaba olarak görülmüştü. Ancak Melville'in ölümünden sonraki yıllarda bu eser tekrar tekrar ele alındı ve dünya edebiyatının klasikleri arasına girdi. Benzer şekilde Melville'in Katip Bartleby adlı eseri 'karakter inşası' anlamında örnek bir metin haline geldi. Bartleby Sendromu üzerine kitaplar yazıldı.
Scott Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby'si 1925'te yayımladığında manasız bir fantezi olarak görüldü desek yeridir. Eleştirmenler ve okurlar kitaba ilgi göstermedi. Hatta Türkçeye Paris Bir Şenlikti diye çevrilen A Moveable Feast kitabında Hemingway'in yazardan ve yazarlığından alaycı ve iğneleyici bir biçimde söz ettiği görülebilir.
Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle 1950'lerde kitabın içindeki cevher ortaya çıktı. Eserin Amerikan toplumunun değişen değerlerini yansıttığı fark edildi. Netice:
Hepiniz filmi izlemişsinizdir.
Film deyince, Saatler'e de kısaca değinebiliriz.
Kendisinden ve eserlerinden ilhamla sinemaya uyarlanan bu film Virginia Woolf hakkındaydı. Günümüzde bilinç akışı tekniğinin ilk ustası kabul Woolf yaşadığı dönemde karmaşık ve anlaşılması güç bulunmuştu.
Ciddi satış rakamlarına ulaşmamıştı. Bugün Woolf'un olmadığı kütüphane bulmak zor.
Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi serisi başlangıçta çocuk edebiyatına dair bir gayret olarak görülüyordu. Yazarın kurguladığı evrenin büyüklüğü ve derinliği ancak zamanla fark edilebildi.
Bu seri bugün modern fantastik edebiyatın temel taşı olarak kabul ediliyor.
Emily Brontë'nin Uğultulu Tepeler'i, Kafka'nın Dönüşüm'ü, James Joyce'un Ulysses'i, Mary Shelley'nin Frankenstein'ı, hatta Stendhal'ın Kırmızı ve Siyah'ı benzer bir kaderi paylaştılar. Daha acıklı bir örnek olarak John Kennedy Toole'un Alıklar Birliği adlı romanı ele alınabilir. Yayınevlerinden sürekli red cevabı alan ve yazarı intihar ettikten sonra annesi tarafından bastırılan bu eser Pulitzer Ödülü'ne layık görüldü. Şimdi absürt mizahı sebebiyle modern bir klasik olarak anılıyor.
Şimdi de Türk edebiyatından bazı örnekler verelim. Bugün istisnasız bütün listelerde kendisine yer bulan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Huzur romanları yayımlandıklarında eleştirmen ve okurların mesafeli bir yaklaşımıyla karşılaşmıştı. Huzur fazla 'ağır', Saatleri Ayarlama Enstitüsü 'alaycı' bulunmuştu. Bugün her ikisi de Türk edebiyatının en önemli metinleri arasında kabul ediliyor.
Günümüzde genç kuşakların elinden düşürmediği bir kitap olan Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı yayınlandığında TRT ödülü aldığı halde anlaşılmaz ve fazla yenilikçi bulunmuştu. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı 2000'li yıllarda sosyal medyanın da etkisiyle kült bir eser haline geldi ve çok satanlar arasındaki yerini aldı.
Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye ve Yalnızız gibi romanları yıllar geçtikçe daha da değerlendi ve azalmayan bir satış grafiği yakaladı. Nihal Atsız ve Reşat Nuri Güntekin gibi yazarların eserleri de mütemadiyen yeniden hatırlanıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Peki bunun tam aksi örnekler de var mıdır? Elbette vardır. Yayımlandıkları dönemde ortalığı kasıp kavuran, bütün ilan panolarını, bütün vitrinleri kaplayan, bütün basın ve yayın organlarında günlerce reklamı yapılan, on binlerce, yüzbinlerce satılan fakat birkaç yıl sonra kimsenin hatırlamadığı o kadar çok kitap var ki. Saman alevi gibi parlayan, genellikle bir reklamcılık harikası olan ve ilk rüzgârda sönen kitaplar bunlar. Çeşitli vasıtalar kullanarak çevrelerinde bir muhit oluşturan nice üstatlar ve eserleri çabucak unutulabiliyor.
Ziya Paşa'nın veciz bir biçimde ifade ettiği gibi "Cevher yere düşmekle değerinden sakıt olmaz." Öte yandan her parlayan altın değildir. Shakespeare "Zaman ustadır" demiş. Mevzu edebiyat ve sanat eserleri olduğunda zamanın hakemliğine müracaat etmekten başka şansımız yok.