Demiryolu kültürümüzde ayrılıkları, hasretleri, kavuşma dileklerini çağrıştırır. Hüzünlüdür, şiirlere, söylencelere, türkülere konu olmuştur.
Nazım Hikmet'in şiirindeki gibi gidenlerin umutsuzluğudur:
"Camların arkasında gece ve kar/ Beyaz karanlıkta parlayan raylar/ Umutsuz çaresiz sallanan eller/ Kavuşulmamayı anlatıyorlar."
Ya da bir türküdür: "Kara tren gecikir belki hiç gelmez/ Dağlarda salınır da derdimi bilmez/ Dumanın savurur halimi görmez/ Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez."
Oysa demiryolları bir devrimdir. 19. yüzyıl modern devlet ve toplumun yanısıra modern bireyin de tarihe damga vurduğu dönemdir. Siyasi, toplumsal ve bilimsel devrimlerin yaşandığı; ekonomiden askeriyeye, stratejiden keşiflere, oradan kültür ve sanata uzanan geniş bir alanda büyük bir atılım gerçekleşmiştir. Bu döneme damgasını vuran ise yeni teknolojilerin, fikirlerin ve modaların yayılmasında katalizör etkisi yaratan demiryolları ve buharlı trenler olmuştur.
4 yıl önce bu köşede İngiliz tarihçi Profesör Orlando Figes'in Avrupalılar/ Üç Hayatın Işığında Kozmopolit Avrupa Kültürü kitabını ele almıştık. 19. yüzyılda Avrupa'nın kültürel küreselleşmeyi anlatan hacimli kitabın merkezinde de demiryolları vardı. Sanat, müzik, edebiyat, resim, bilim, fotoğrafçılık, seyahat, yaşam tarzları, mimari, şehirleşme, ilişkilere uzanan büyük fotoğrafın ana unsuru uzayıp giden raylardı.
Tahmin edilebileceği gibi o günden beri aklıma düşen "Böyle bir çalışma bizde niye yok" sorusu artık cevabını buldu.
Doç. Dr. Ahmet Erdem Tozoğlu, Demiryolu ve Kent/ 19. Yüzyılda Osmanlı Balkan Şehirlerinin Mekansal Değişimi (İş Bankası Kültür Yayınları) kitabıyla yılın sürprizini yaptı. Ağırlıklı olarak İstanbul, Selanik, Edirne, Manastır, Dedeağaç'ın ele alındığı hacimli çalışmada Osmanlı coğrafyasındaki diğer gelişmeler de ihmal edilmemiş.
Uzun süre bekleyen doktora tezinin sonucu olan kitap, bu alandaki büyük bir eksikliği giderecek kapsamlı bir çalışma olmuş. Bugüne kadar ağırlıklı olarak ekonomik, siyasi ve askeri açılardan ele alınan demiryolları tarihini sosyal ve kültürel bir bakış açısıyla ele alıyor.
Önsözde de belirtildiği gibi; demiryollarının Osmanlı şehirlerine varışı, Balkanlar'da modernite deneyimini canlandırdığı gibi, bu şehirlerin ve şehirlilerin kendileri dışındaki dünyaya ekonomik ve sosyal ağlar üzerinden entegre olabilmelerini kolaylaştırdı. Demiryolları yalnızca şehirleri bağlamakla kalmadı, aynı zamanda Osmanlı coğrafyasının sosyal, ekonomik ve mekânsal dokusunu da kökten değiştirdi.
Çizimler, fotoğraflar, seyahatnameler, anılar, hatıratlar, dergi ve gazeteler akademik yayınlar ve bu konudaki kitapları elden geçiren Tozoğlu, Osmanlı bürokrasisinin resmi kaynakları salnameleri de sıklıkla tarayarak kitabın çatısını kurmuş.
Demiryolları fikrinin merkezi olan Avrupa'daki gelişmelerle başlayan bölümler kronolojik bir hat üzerinden Osmanlı'ya bağlanıyor.
"Raylarda durmaksızın çalışan buhar makinası, on dokuzuncu yüzyıl başlarındaki toplumların kavram ve tecrübeleriyle anlatılamazdı" yorumu, ünlü Fransız yazar Victor Hugo'nun 1841'de Anvers'ten Brüksel'e yolculuk yaptıktan sonra trende seyahat etmenin nasıl bir his olduğunu anlatan sözleriyle anlam kazanıyor: "Hareket muhteşem.
Nasıl bir şey olduğunu bilmek için onu hissetmiş olmanız gerekir. Hız inanılmaz. Hattın kenarındaki çiçekler artık çiçek değil; lekelere veya kırmızı-beyaz şeritlere dönüşürler. Nokta yok, sadece çizgiler var. Mısır tarlası artık devasa bir saç yığınıdır... Ufuktaki kasabalar, çan kuleleri ve ağaçlar çılgın bir karmaşa içinde dans ediyor.
Arada sırada kapının yanında bir gölge, bir şekil, dik bir hayalet bir belirip, bir kayboluyor..." Daha sonraki gelişmelerle Avrupa Birleşik Devletleri düşünü dile getiren Victor Hugo, demiryollarının asker ve silah taşımalarıyla meydana gelen savaşlardan da dehşete düşecekti.
ZAMAN DENEYİMİ DEĞİŞTİ
Demiryollarının insanoğlu üzerindeki en büyük etkilerinden biri de zamandır: "Yüzyıllar boyunca insanlık günlük ve mevsimsel işler için doğanın saatine bağlıydı. Sanayi çağının meyvelerinden biri olan seyahat ve zaman deneyimini birlikte değiştiren ilk şey buharlı gemilerdi. Halbuki, öngörülemeyen hava koşulları nedeniyle buharlı gemilerin tarifeleri pek güvenilir değildi. Ancak zamanın deneyimini eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde değiştiren demiryolları oldu. Şehirler arasında dakik seyahatlar, bireylerin zamanın geçişini anlama şeklini önemli ölçüde değiştirdi.
"Demiryolu zamanı" ülkeleri kendi yerel saatlerini standartlaşmaya ve ardından uluslararası bir zaman standardı üzerinde anlaşmaya zorladı." Osmanlı'nın demiryolları ile tanışması da büyük bir ilgi ve şaşkınlıktır. 1851'de Londra Evrensel Sergisi'ne giden Osmanlı aydını gazetecinin ilk tren deneyimi o günlerin havasını ve ruhunu yansıtır: "Önde buhar arabası olmak üzere beş on kadar araba birbirine bağlı bir şekilde bir vasıta vardı. Bizi en gerideki vagona yerleştirdiler. Herkes bindikten sonra koyuverdikleri araç, rüzgâr gibi bir vızıltıyla dönmeye ve yürümeye başladı ki tarif edilemez. Görünen yerler sanki su gibi akıyor da biz olduğumuz yerde duruyor gibi uçuyoruz." Elçilik ve konsolosluklardan İstanbul'a demiryollarının yararı hakkında sürekli bir bilgi akışı olduğunu belirten yazarın aktardığı bir anekdot her şeyi özetliyor. Demiryolunun İstanbul'un merkezine getirilmesi ve Topkapı Sarayı'nın bahçesinden geçirilmesi tartışılırken Sultan Abdülaziz'e söz geldiğinde "Demiryolu İstanbul'a ulaşsın da gerekirse benim sırtımdan geçsin" der.
Osmanlı topraklarındaki ilk hat 1856'da İskenderiye- Kahire arasındaki 211 km'lik demiryoludur.
Anadolu'da 1856'da İzmir- Aydın, 1863'te İzmir- Turgutlu. Balkanlar'da 1857'de KöstenceÇernavoda, 1858'de Varna-Rusçuk hattı olur.
İstanbul ise Mısır'dan yaklaşık yirmi, Balkanlar'dan on beş ve Anadolu'daki kimi şehirlerden on yıl sonra demir raylarla buluşur.
1871'de Yedikule-Küçükçekmece ile başlayan demiryolu 1872'de Sirkeci'ye uzatılır.
1889'da ünlü Orient Ekspresi Paris'ten yola çıkarak yabancı yolcularını İstanbul'a getirir.
Osmanlı'da, ekonomik zorluklara rağmen 1. Dünya Savaşı'na kadar Mısır hariç, 8 bin km'den fazla demiryolu inşa edilmiştir.
Doç. Dr. Tozoğlu, istasyon binalarının mimarisini de ele alarak şehirlerin kültür ve yaşamına etkilerini görseller ve değerli bilgilerle ele alıyor.
İstasyonlar caddelerle şehrin merkezine bağlanır, tramvaylarla toplu ulaşım desteklenir.
Çevrede restoran, otel, kafe, birahane gibi sosyal yaşam mekanları devreye girer. Sosyalleşmeyle halkın birarada vakit geçireceği temiz hava alacağı yerler açılır. Millet bahçeleri, açıkhavada müzikal etkinlikler, temaşa sanatları sahnelenir.
Çevrede ve istasyonda peyzaj düzenlemesi başlar, ağaçlar ve çiçekler ekilir.
Bugün bize çok uzak ve sıradanmış gibi gelen her şeyin başlangıcı 19. yüzyıldaki gelişmelerdi.