Küreselleşme nedir? En temelde zamanla mekan arasındaki ilişkinin değişmesidir. Fiziksel mesafenin neredeyse önemsiz hale gelmesi. Buna ulaşım, iletişim ve bilişim alanlarında meydana gelen dönüşümler, bir bakıma sıçramalar sebep oldu. Kabaca söyleyecek olursak sürtünme azaldı. Bir düşüncenin ya da nesnenin iki nokta arasında gidip gelmesi önceki çağlarda hayal bile edilemeyecek kadar kolaylaştı. Küreselleşme tartışmaları teorinin pratiğin hızına yetişememesi sebebiyle giderek daha da demode hale gelirken bir mesele bence halen irdelenmeyi hak ediyor. O da kitap okuma alışkanlıklarının bu süreçten nasıl etkilendiği meselesi. Çünkü küreselleşme sadece fiziksel dünyayı değil okuru da değiştirdi. Öncelikle iki hususu birbirinden ayırmak gerekir. Okuma ve yazma oranları kesinlikle azalmadı. Bu yeni dünyada insanlar ironik bir şekilde daha fazla okuyor ve yazıyor. Fakat okudukları ya da yazdıkları şeyler kitap değil. Daha genel bir ifade ile uzun metinler değil. Kısa mesajlar, sosyal medya gönderileri vs... Ders kitaplarını ve yardımcı kitapları bahse konu etmezsek nüfusa oranla kitap okuma sayımız düşüyor. Okunan kitapların oranı da. Bazı meslektaşlarımız buna itiraz edecek, bana bandrol sayılarından bahsedeceklerdir. Fakat ben toplumun içinde gizlenmeyi başarabilmiş bu kadar geniş bir okur kitlesinin mevcudiyeti konusunda ciddi şüphelere sahibim. Bu yüzden onlarla dahi en azından şu konuda anlaşabileceğimizi düşünüyorum: Kitapların toplumun gündemini belirleme gücü eskiye nispetle iyice azaldı. Tabiatıyla yazarların da. En son hangi yazarın yeni romanını sabırsızlıkla beklediğinizi düşünürseniz sanırım bana hak verirsiniz.
NEDEN BÖYLE OLDU?
Peki, bunun sebepleri nelerdir? Ülkelere ve yıllara göre pek çok özel sebep bulunabilir ama bir bütün olarak baktığımızda kanaatimce dijitalleşme ve teknoloji bağımlılığı ilk sıralarda yer alır. Teknoloji bağımlılığının pek çok farklı türü var, bunlardan bazıları okumakla ilgili görülmeyebilir, bu yüzden dilerseniz teknoloji bağımlılığını ekran bağımlılığına da indirgeyebiliriz. Dijital içerikler takip edilmesi güç bir hızda yaygınlaşıyor. Sosyal medya, video siteleri ve dijital oyunlar insanların 'boş' zamanlarını dolduruyor. Hatta dolu zamanlarını bile dolduruyor. Bu içeriklerin bir özelliği de insan dikkatini şekillendirmesi. Benim 'kesik dikkat' adını verdiğim hızlı tüketim ve bir içerikten diğerine, oradan da diğerine geçilmesi. Üstelik bunun çoğunlukla gayri ihtiyari yapılması. İtiraf etmek gerekirse ben dahi bu sorunla karşılaşıyorum. Eskisi kadar çok kitap okumak şöyle dursun yeni bir kitaba başladığımda dikkatimi toplamak ve konudan kopmamak için epey çaba harcamam gerekiyor. Uzun metinlere duyduğumuz ilgi giderek azalıyor. Eskiden 'tek oturuşta' bitirdiğimiz kitapları artık parça parça ve fırsat buldukça okur hale geldik. Yarıda bıraktığımız kitapların sayısı giderek arttı.
YAPAY ZEKA ADLI OKUR
Eğitim sisteminin, sadece bizde değil bütün dünyada, okuma alışkanlığı kazandırmak konusunda ne kadar başarılı olduğu zaten tartışma konusu. Öğrencilerin büyük kısmı 'zorunlu' okumalarını bile yapmıyor. Özetler ve ödevler derseniz... Yapay zeka ne güne duruyor? Kütüphane alışkanlığı için de aynı şikayeti dile getirebiliriz. Araştırmacıları dışarda tutarak söylüyorum, kütüphanelere kitap okumak için giden insanların nüfusa oranı kayda değmeyecek bir düzeyde kalıyor. Kitaplara erişimin kolaylığı zaten her zaman tartışmalı. Kitaplara erişmeyi zorlaştıran bir diğer sebep de kitap fiyatları. Özellikle Türkiye'de kağıt fiyatlarındaki ve diğer maliyetlerdeki artış hem yayıncılığı hem de okurluğu zorlaştırıyor. Burada yıllar içerisinde gerçekliği farklı araştırmalarla desteklenmiş bir varsayımdan da söz edebiliriz. Kitap okuyanların büyük kısmı zannedilenin aksine orta ve alt gelir gruplarına mensup insanlar. Bunlar arasında öğrenciler başı çekiyor. Yine zannedilenin aksine yaz aylarında kitap okuma oranları artmıyor. Yani tatillerde insanların kitap okumaya zaman ayırdığı pek söylenemez, sosyal medya gönderileri bunun aksini söylese de. Tezimizi destekleyecek başka da pek çok faktörden bahsedilebilir ama hepsi bir şekilde hız meselesine ve yaşam tarzına dayanıyor. Günlük koşturmaca adını verdiğimiz şey neredeyse bütün günümüzü ve günlerimizi kaplar hale geldi. Durmak, soluklanmak, arkamıza yaslanmak giderek zorlaştı. Görsel medya bilgiye ya da hikayelere ulaşmanın daha kolay ve zahmetsiz bir yolu olarak görülmeye başladı. Bu tempoda ve yaşam tarzında elbette kitaplara ayrılan yer de giderek daralıyor. Değişen yayıncılık ve değişen okur alışkanlıkları odaklanmamız ve etraflıca tartışmamız gereken bir mesele olarak önümüzde duruyor.