Boş zamanlarınızda ne yaparsınız? sorusuna verilen cevaplardan bir tanesi, ekseriyetle 'kitap okurum' yanıtıdır. Yeryüzünün en dolu ve gerekli eylemlerinden biri olan 'okuma' fiilinin, boş zaman eğlencesi olarak değerlendirilmesi insanın kendi tekamülüne vuracağı en büyük darbedir. Son ve hak din olan İslam'ın ilk emri, 'oku' diye başlar. Yani insanlığın ilahi vahye muhatabının başlangıcı da okumayla olmuştur. Okumak, kişinin kendi içerisinden bir başka beni çıkartmasına zemin hazırlar. Tasavvuf büyüklerinin 'kamil insan' dedikleri mertebeye ulaşmanın bir yolu da okumaktır. Büyük Türk mutasavvıfı ve şairi Yunus Emre, 'Bir ben vardır bende benden içeri' dizeleriyle işte bu gerçeğe çok ince bir dokunuş yapmıştır. Farkındayım uzun bir girizgah oldu. Fakat maksadın hasıl olması için gerekliydi. Okumak, biraz sonra da ifade edeceğim gibi, insanın ufkunu genişletir ve perdenin arkasındakini görmenizi sağlar. Her görüş, insanın zihin dünyasını daha keskin ve işlevsel kılar. Anlar... Anlamak insan için yegane kurtuluş yoludur... Türk yayımcılığına bambaşka bir boyut kazandıran ve seviye atlattıran Turkuvaz Kitap'tan çıkan 'CIA Dünya'nın En İyi Yazarlarını Nasıl Kandırdı?' isimli eser, okumanın, 'insanın ufkunu' nasıl açtığının en mümtaz örneği olarak karşımıza çıkıyor. Joel Whıtney imzalı eser, Doğan Eşkinat ve İlkut Taha Taslı çevirisiyle okuyucunun ilgisine sunuldu. Kitabın sarsıcı bir konusu var. Hele ki, istihbarat dünyasının karanlık dehlizlerine ışık tutmak isteyenler ve perdenin arkasını merak edenler için alabildiğine sürükleyici bir eser. Kitap, dünya siyasi literatürüne, 'Soğuk Savaş' olarak geçen, süreçte, ABD'nin haber alma teşkilatı CIA'nın kültürel manipülasyonlarını konu alıyor. Elbetteki istihbarat birimlerinin, yazarlarla, gazeteciler, akademisyenlerle iletişim halinde olması doğaldır. Doğal olmayan, gerçeğin, bağlamından kopartılması ve toplum mühendisliği çalışmasıdır. İşte bu eser tam bu konulara mercek tutuyor. Kitapta, Ken Follett'e ait "Çok iyi bir editör, neredeyse bir işbirlikçidir" sözü, iyi bir okuyucu için eserin içeriği hakkında ipuçları veriyor. "Edebiyat yalnızca bir 'maske' değil başlı başına bir silahtı" ifadeleri, idrak edebilenler için çok şey anlatıyor.
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNE DİKKAT
Türkiye yalan habere en çok maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Toplum mühendisliğiyle iç dinamiklerimiz hedef alınıyor. Algı operasyonlarıyla, sosyal huzurumuz zedeleniyor. Kalemini bir espiyonaj elemanı gibi kullananlara, sosyal medyanın anonim hesapları da eklenince, gerçeğin üzeri bir yalan çığıyla kapanıyor. Devletin bekası ve milletin iradesi yalan haberlerle çiğnenmeye çalışılıyor. İşte böyle bir süreçten geçerken, tam da okunması gereken bir kitaptan bahsediyoruz...
KÜLTÜREL PROPAGANDAYA ÇARPICI BİR ÖRNEK
Kitabın üçüncü bölümünde anlatılan bir anektod, CIA'nın propaganda savaşının çarpıcı bir örneği olarak dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacaktır. İlgili kısmı buraya, kitabı merak edenlere fikir vermesi açısından aynen aktarıyorum: "Sovyetler Birliği 1958 yılında , birçok kişinin 'Yaşayan en büyük Rus yazar' dediği bir adamın önemli bir romanını yasakladı. Boris Pasternak'ın heyecanla beklenen kitabı, Doktor Jivago, Sovyet Yazarlar Birliği'nin yanı sıra Sovyetler'in resmi edebiyat dergileri ve resmi yayın evi tarafından baskılandı. Bu durum CIA'nın örtülü yardımda bulunması için bir fırsat oluşturdu. Teşkilat kitabı gizlice ve hızlıca, Rusça dilinde yayınlayarak o yılın sonbaharında Belçika'da düzenlenecek olan Dünya Fuarı'nda Ruslara dağıtmayı planlıyordu. The Paris Review da bu münakaşadan imkanlar dahilinde faydalanmak için Kültürel Özgürlük Kongresi'nden para istedi. Bu girişim, derginin ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen propaganda savaşlarında yardımcı bir rol üstlenmesini sağlayarak, CIA ile bir zamanlar kurduğu ilişkiyi güçlendirdi. Pasternak, yaşanan tartışmalardan sonra son nefesini verirken, belki de her iki ülke tarafında bir sembol ve hatta bir enstrüman olarak kullanıldığını hissedecekti. Şaheserinde bulunan bir dizi yazım hatasına bakılırsa, bunu düşünmekte haklıydı..."
OKUMAK VE TEFEKKÜR ETMEK
Yukarda yazdığım bir örnek, istihbarat örgütlerinin, hiçbir propaganda fırsatını kaçırmadığını ve bunu da ekseriyetle kültürel bir payda üzerinden yaptığının en net örneklerinden biri. Kitapta, çok daha çarpıcı örneklerin olduğunu ise çevirdiğiniz her sayfa sonrası uğrayacağınız şaşkınlıkla birlikte fark edeceksiniz. Etrafımızda olup biten her şeyi bütün yönleriyle anlamanın yegane yolu, sadece okumaktır. Okumak ve tefekkür etmek...
EDEBİYAT-CIA İLİŞKİSİ
CIA`in Soğuk Savaş sırasında kültürel propaganda yapmak için edebiyat dergileriyle iş birliği yapması, çözülememiş bir tartışmaya yol açmıştı. Peter Matthiessen, George Plimpton ve Richard Wright gibi Amerika`nın en sevilen edebiyatçılarından bazılarının itibarları, istihbarat teşkilatı için yaptıkları çalışmalar gün ışığına çıktıkça zedelendi. CIA`in iki farklı kolu vardı; bunlardan biri Amerikalı ve Avrupalı yazarları ve kültürel özgürlüğü teşvik etmek için edebiyat dergileri çıkarırken diğeri hükümetleri devirmek için suikast ve sansür gibi taktikler kullanıyordu. Kültürel CIA`i savunan argümanlara rağmen her iki şube de aynı gizli hedefleri paylaşıyor ve aldatma, kurnazlık ve gözdağı gibi benzer yöntemler kullanıyordu. CIA`in hedeflerine çeşitli yollarla ulaşabilen güçlü ve etkili bir örgüt olduğu açıktı. Kültürel Soğuk Savaşçılar, çeşitli siyasi inançlara sahip bireyleri izlemek için sürekli olarak anti-komünizmi kullanıp ABD demokrasisini Sovyet modeline benzer bir gözetim devletine benzetmeye yaklaştırdılar. Kitap, bu kongrenin hikâyesini arşivler ve kişisel tanıklıklardan hareketle CIA`in propaganda ve edebiyat arasındaki çizgiyi nasıl bulanıklaştırdığının hikâyesini anlatıyor.