Yıllar önce yayınlanan bir diziden kulağıma çalınan bir tabirdi 'kız çocuğu'... Uğur Polat dizide yetiştirdiği genç bir doktoru bazen azarlamak bazen de onore etmek için kullanırdı bu ifadeyi. Fakat bu ifade önüne gelen bir kelimeyle tüyler ürperten bir anlam kazanıyor: Kimsesiz kız çocuğu... Bazen insan, kimi kimisi varken de kimsesiz olabiliyor. Mona Kitap etiketiyle Alfa Yayınları'ndan çıkan Kimsesiz Kız Çocuğu kitabı var elimde. Yazarı Pia... Hayır takma bir ad değil bu, yazar Zeynep Bugay mahkeme kararıyla aldığı yeni isim... Neden insan ismini değiştirmek ister peki? Bu kitap tanıtılırken de "Ünlü yönetmen Umur Bugay'ın kızının yeni kitabı" yazılmış. Oysa yazar ismini bile değiştirecek kadar yeni bir sayfa açma derdinde. Bir insan için çağ açıp yeni bir çağa adım atmak değil mi bu? Kitabın tanıtım metnine kulak kabartalım: "Kimsesizlik anne baba sahibi olmak ya da olmamakla alakalı değildir. Kimsesizlik, anlaşılmamak, tam olarak sevilmemek, hiçbir zaman kişisel ya da sosyal alanında kimse tarafından tam bir kabulleniş, sahiplenilme ya da koruma görmemek, şefkati kendi kendine vermeye çalışırken berbat bir şekilde köşeli, sert, korkudan delik deşik olmak ama aynı zamanda yaralarının kabuğundan zırh yapmak, tüm acısını da o zırhın ardına saklamış bir ruh olarak tek başına büyümek, yola devam etmek, ummak ve belki de en tatsızı, hiçbir zaman gerçekten yaşayamamak demektir." Girişte de altını çizdik. İnsan anne babası varken de, hatta kendi evinde bile yalnız, sahipsiz, öteki gibi hissedebilir kendi. Zeynep Bugay yaşadığı evde görülmeyen bir çocuk. Büyütülmeyen, kendi başına büyümek durumunda kalan bir kız çocuğu... Çocuk olmasına rağmen kötü muamele ötesinde varlığı fark edilmeyen bir minik... Yakın dostu, internet öncesi son çağın çocukluğunun yegane arkadaşı kurabiye canavarı... Bir de elbette gökyüzü... Necip Fazıl'ı anarak, 'çilekeş yalnızların' dostu gökyüzü diyebiliriz... "Bitti, gökyüzüne bak, korkma ve ağlama artık" diyor Zeynep yüreğinin en sıkıştığı anlarda. Acılarını kendinden büyük bir bavula yükleyip bizi gezmeye çıkartıyor. Gümüşsuyu'nda Ara Güler'le selamlaşıyoruz. Bebek'in dar sokakları ve elbette Kınalıada... Yoksa Kınalıada için her şeyi bittiği ya da yeniden başladığı yer mi desek: "6 Ağustos 2018. Kınalıada, Ardıç Sokak. Gece saat 22.30 civarı. Ali Umur Bugay o gün adada, Yalı Plajı'nda yüzerken, yetmiş sekiz yaşında bir nöropati atağıyla sebebiyle boğularak öldü..." Sonra taziyeye gelenlerin, yüreğine saplanan bıçağı derisinin içerisinde çevirircesine sordukları "Nasıl olmuş?" suali... Ardından insanlığın en büyük yalanı: "Ah, vah! Çok üzüldük." Çocukluk travmalarının üzerini örten bir yorgun oluyor bu trajik ölüm. Yedi yıl sonra yeni bir isim alınan Pia tarafından kaleme alınan bu roman sanki bir hesaplaşma... Çocukluk denemeyecek bir acı yığını dönemin Z Raporu gibi: "Tüm çile çekmişlere gönülden selam olsun, ben de sizlerden birisiyim..."
İYİ Kİ GÖKYÜZÜ VAR
Her şey bu kadar kötü ve olumsuz tabii ki... Gökyüzü var, kurabiye canavarı var ve elbette Zeynep'e kol kanaat geren bir dayı var: "Bir gün ben olmasam da sen buraları benim için gezeceksin, çocukluğunu asla kimse için bırakmayacaksın, bir ışığın var senin herkesi kendisine çeken, ne olursa olsun onu hiçbir zaman söndürmeyeceksin ve hep naif kalacaksın, tamam mı? Seni sevecek ve koruyacak birisi, bir gün mutlaka bir gün o ışığa kapılıp gelecek..." Bu romanı elbette önce anne babalar okumalı. Hatta anne baba adayları... Hatta herkes okumalı. Bir çocuğu dünyaya getirmek çok zor olmasa gerek. Ama onunla Göğe Bakma Durağı'nda oturup bulutların üzerine sohbet etmek, Kurabiye Canavarı'nın nasıl bu kadar eğlendirici olduğunu konuşmak emek istiyor. Bitirirken sözü yine Pia'ya bırakalım: "Bu kitap, sadece bir kız çocuğunun öyküsü değil aynı zamanda toplumsal yapıda kız çocuklarına gösterilmeyen özen hususunda köklü değişimler yaratmayı hedefleyen bir anlamda çağrı ve başkaldırıdır. Umudu, öz güvenleri ve hürriyetleri ellerinden alınmış kız çocuklarının sesini duyurmak istedim. Mizah duygusunu asla kaybetmeksizin, ötekileştirilen kadınların ve kız çocuklarının yaşadığı zulme dikkat çekiyorum."