"Geldik, çağı gördük ve ürperdik'' der büyük şair. Geçtiğimiz günlerde ölüm yıldönümü olan Sezai Karakoç'u da bilvesile bu heybetli sözüyle anmak isterim. Kalbimizin ve aklımızın hercümerç olduğu, kötülük karşısında şaşakaldığımız, her defasında 'daha kötüsü olamaz' dediğimiz öfkelendiren, inciten malûmatlarla karşı karşıya kalıyoruz her gün. Öte yandan dünyanın ve insanlığın her geçen gün 'kötü'ye gittiğinden dem vuran asırlık mütefekkirlerle de rastlaşıyoruz. Vahametin her çağın problemi olduğu aşikâr; ancak iletişim ve dijital devrin, bir yönüyle hâlimize ağır, omzumuza yük olduğu da gün gibi ortada. Para için insanın esfel-i sâfiline nasıl evrildiğini görmek oldukça acı. Kötüyü yaymak kadar iyiden de haberdar etmek mühim elbette ve buzdağının ardıyla da... Biz de bunu kitapla yapıyoruz. Bu ayın eskilerden kalma eseri, Knut Hamsun'dan Açlık. Ve yine 'iyi' ile 'kötü'nün akıl almaz iç içeliği ve çelişkisi bize Hamsun'un utanç vesikasını da hatırlatıyor: Nazi desteği.
İTİBAR KAYBI
Eserleri, üretenlerinden bağımsız ele almak usta bir gerçekçilik gerektirir. Neo-romantik akımın lideri Nobel ödüllü Norveçli yazar Knut Hamsun, zorlu hayatının içinde yakaladığı edebî başarısını gölgede bırakan bir aksiyonla birçok okuyucusunu hayâl kırıklığına uğrattı. Öncüsü olduğu 'gerçeklik' karşısına öylece dikiliverdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazileri desteklemesi ve Norveç'in Almanlara karşı olmaması gerektiğini savunan yazarın bu görüşü, ömrünün son yıllarını pişmanlık içinde geçirmesine yetti. Bir gencin, yazarın evinin önüne kitabını bırakmasıyla başladı her şey, ve birinin, sonra birinin daha. Norveçlilerin ellerindeki Hamsun kitaplarını tek tek bırakması ve koca bir yığın içinde yapayalnız kalan Hamsun'un o sıra neler hissetmiş olabileceği merak konusu. Dünyanın en sessiz ve en güçlü eylemlerinden biri de bu olabilir. Vatana ihanetten büyük bir cezaya çarptırılan Hamsun yalnızlığı anlattığı Göçebe kitabındaki kahramanı gibi yaşlılar evine yerleştirildi ve odasının banyosunda ölü bulundu.
AÇLIK VE GURUR
Yığılan kitaplar arasında kuşkusuz 'Açlık'da var. Yazarın en sevilen, okuyucuyla ilk bağ kurduğu bu psikolojik romanı, 'açlık'tan neredeyse ölmek üzere olan bir gencin, yaşadığı tüm sefalete rağmen insanlara karşı nezaketini korumasına, elinde olan pek az şeyle bile 'cömert' davranmasına dikkat çekiyor. Kahraman bakış açısıyla okuduğumuz kitapta olaylar Norveç'in başkenti Kristiania'da (şimdiki adıyla Oslo) başlar, İngiltere'ye doğru yol alır. Yazdıklarını satarak para kazanmaya çalışan bu gencin git gide gözden düşmesi, ortaya koyduğu yazıların yayınevleri tarafından karşılık bulmaması onu giderek parasızlığa ve beraberinde gelen açlığa mahkûm eder. Kaldığı evden kovulurken de, sokak lambasının ışığında yazmaya çalışırken de, açlıktan talaş çiğnerken de oldukça gururludur. Açlık'ı açıklamadaki bu bizatihi acıklı anlatım 'duygu sömürüsü' olarak algılanmaya açık olsa da, okuru yoğun psikolojik çalkantılarla olayların içinde vakar bırakması Hamsun'un yazım dilindeki rasyonel başarısını gösteriyor. Hamsun biyografisi gereği şaibeli bir isim olsa da, ülkesinde ve dünyada 'edebiyat dehası' olarak görülmeye devam ediyor.