"Yazarın biri, 1936 baharında gül dikmişti... Onun güllerle ilgili yazısını okuyalı otuz yıldan fazla zaman olmuştu ama üzerine pek düşünmemiştim. Hepsi birer güldü, o kadar. Şimdiyse, Orwell'le ilgili o bilinen yargılarımı ortadan kaldırıyor, daha derine ineyim diye aklımı çeliyorlar."
Amerikalı yazar Rebecca Solnit, Orwell'in Gülleri kitabında 1984 (Sahi Kitap) ve Hayvan Çiftliği (Sahi Kitap) gibi karanlık romanların yazarının 1936'da diktiği güllerin hikâyesinden yola çıkıyor. Usta yazarın distopik bir dünyadan, baskıdan, zulümden değil, yeryüzünden, nergislerden, kirpilerden, güllerden bahsedebildiğini, bahçıvanlıktan büyük keyif aldığını öğrenmek ilk bakışta şaşırtıcı da geliyor insana. Bağlantılar kurmayı iyi bilen Solnit "şaşırmayın," diyor bize ve Orwell'in tam da bu yüzden, yani büyük bir adanmışlıkla kendini bahçeciliğe vakfetmesinin onun edebiyatçı olarak gücünü açıklayan bir yanı olduğunu göstermeye çalışıyor. Belki de en çok dünyanın bize sunduğu güzelliklerin kıymetini bilen biri onun dertleriyle kederlenebilir. (Orwell'in Gülleri, Minotor Kitap)
BAHÇECİLİK TÜYOLARI
"Bir bahçıvanın namı, tıpkı bir yazarınki gibi, istenmeyeni kökünden sökmeye ve gereksiz olanı kesip atmaya dayanır."
Edebiyatla
Kafka'nın Çorbası kitabında yemek tariflerini,
Sartre'ın Lavabosu kitabında tamirat işlerini buluşturan Mark Crick
Machiavelli'nin Bahçesi: Büyük Yazarlardan Bahçe Kılavuzu kitabında bu kez bahçecilikle alakadar oluyor. Machiavelli'nin Bahçesi, on iki büyük yazardan yola çıkılarak hazırlanmış tuhaf ve güzel bir bahçe kılavuzu. Bertolt Brecht'le patates yetiştirmek mi istersiniz, Machiavelli'yle çim biçmek ya da Henrik Ibsen'le meyve ağacı dikmek mi? kendisi de bahçecilikle meşgul olan Crick'in kitabında şahane bahçecilik tüyoları var. Üstelik bu tüyoların size edebiyat konusunda da rehberlik edeceği garanti. (Machiavelli'nin Bahçesi, Can Yayınları) Yeri gelmişken yukarıda adı geçen
Kafka'nın Çorbası kitabından da bahsedelim. Kitabın çıkış noktası çok tatlı: Edebiyatın devleri mutfağa girse, Homeros'tan Kafka'ya, Virginia Woolf'tan Graham Green'e edebiyat tarihinin en büyük yazarları aynı zamanda birer aşçı olsa ne pişirirlerdi? Jane Austen'ın elinden tarhunlu yumurta, Irvine Welsh'ten bol çikolatalı kek, Marcel Proust'tan tiramisu, Jorge Luis Borges'ten dilbalığı yesek, şahane olmaz mıydı? Mark Crick büyük yazarların önemli eserlerinden topladığı ipuçlarıyla on dört yemek tarifi hazırlamış bizim için. Okuyalım, mutfağa girelim, sonra da bu yemeklerin, neden olmasın, yazı masasında tadına bakalım diye... (Kafka'nın Çorbası, Can Yayınları)
OYUNCAK BEBEKTEN MEKTUPLAR
Franz Kafka, hayatının Berlin'de geçen son döneminde bir gün oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük bir kız görmüş parkta ve onu teselli etmek için bebeğin seyahate çıktığını söylemiş. Buna pek inanmayan kız, "Sen nereden biliyorsun?" diye sormuş. "Eh, ara sıra bana mektup yazıyor da oradan biliyorum," diye cevap vermiş yazar.
Sonrası şahane. Eve dönen Kafka, onca işine gücüne, kendisini hızla tüketen hastalığına rağmen bir mektup yazmaya başlıyor. Bebeğin niçin seyahate çıktığına dair güzel ve ikna edici bir yalan uydurabilirse, küçük kızın acısını hafifletebileceğini düşünüyor çünkü. Ardından yalanını başka yalanlarla süslüyor. Meğer bebek tekdüzelikten bıkmış, dünyayı gezmek, yeni arkadaşlar edinmek istiyormuş. Bir gün dönecekmiş elbette, o zamana kadar da çok sevdiği küçük kıza her gün bir mektup yazacakmış.
Son günlerini birlikte geçirdiği sevgilisi Dora Diamant, "Sadece küçük bir kızı kandırmak için değil, eserlerini yaratırkenki ciddiyetle, adeta yazınsal bir tutkuyla yazıyordu" diye anlatıyor. Yani Kafka son büyük eserini 1923'te, küçük bir kızın gözyaşlarını dindirmek için yazmış. Aksatmadan her gün parka gidip yeni mektuplar okuyor, bebeğin büyüyüp okula gitmesini, yeni insanlarla tanışmasını onun ağzından anlatıyormuş. Amacı kızı, bebeğin hayatından tamamen çıkacağı âna hazırlamakmış. Sonuncu mektupta bebeği evlendirmiş hatta ona gayet şenlikli bir düğün merasimi bile tasarlamış.
Gerd Schneider'ın Çek yazarın kayıp elyazmalarını, mektuplarını ve eserlerini gün ışığına çıkarmayı, hayatının gölgede kalmış noktalarını aydınlatmayı amaçlayan Kafka Projesi kapsamında kaleme aldığı
Kafka'nın Bebeği romanı işte edebiyatın gücünü kanıtlayan bu tatlı olayı anlatıyor. Kafka'nın yazdığı mektuplar, hem küçük kızın bir kaybın ardından yaşadığı derin mutsuzluğu iyileştiriyor hem de iflah olmaz bir karamsar olan yazarın kısa süreliğine hayata tutunmasını sağlıyor. Gerçi itiraf edelim, bu olayın gerçek olup olmadığını bilmiyoruz aslında ama işte, çok güzel bir hikaye olduğu için inanmayı tercih ediyoruz. Unutmadan, bu hikayenin çocuklar için resimli kitap formunda yazılmış bir versiyonu da var. (Kafka ve Oyuncak Bebek, Dinozor Çocuk)
HİÇBİR BİSİKLET SADECE BİSİKLET DEĞİLDİR!
Tolstoy, henüz yedi yaşındayken ölen kızı Vanişka'nın ardından derin bir umutsuzluğun pençesine düşer. Daha sonra kendisini hayata döndürecek harikulade bir uğraş keşfedecek ve inanır mısınız, 67 yaşında bisiklet sürmeye başlayacaktır. Bugün müzeye dönüştürülmüş olan Moskova'daki evinde hala sergilenen o ilk bisikletiyle aslında insanlığa önemli bir mesaj verir büyük yazar: Hiçbir şey için geç değil. Yeter ki hayattan vazgeçme ve mazeret kabul etme! Umut Esen, Tolstoy'un Bisikleti adlı kitabında işte bunu anlatıyor. Sırf bunu da değil, kitapta ilham ve umut veren başka birçok gerçek hikaye daha var: Dali'nin anahtarlığı, Edison'un misketleri, Newton'un elmaları... (Tolstoy'un Bisikleti, Sola Unitas Yayınları)