Nahid Sırrı Örik; ilgi alanı geniş, yemekten ve gezmekten büyük haz duyan bir Osmanlı aydını... Hilmi Yavuz, "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın İbnülemin için söylediğini, onun bu kimliği için de kesinleyebiliriz: Bir 'cihan kaynanası'dır" der Nahid Sırrı için. Bu lakap ona yakışır. Niye mi? Everest Yayınları'ndan çıkan yazar Bahriye Çeri'nin derlediği Seyahat ve Seyahat Edebiyatı Üzerine Yazılar kitabı bu ve benzeri bir çok sorunun cevabını barındırıyor.
İmparatorluktan cumhuriyete geçiş döneminde arafta kalan belki de bırakılan bir isim Nahid Sırrı Örik. Bu kez de eskimeyen bir kitabı ile raflarda yer buluyor. Seyahat sanki uzmanlık alanı gibi, bunun üzerine kalem oynatmak ise onun zaten en iyi bildiği şey değil mi? Nahid Sırrı'nın seyahat edebiyatına ilgisi en az öykücülüğü, romancılığı ya da tarihe ilgisi kadar dikkat çekici. Seyahat edebiyatının esaslarını belirleme, seyahat edebiyatı türünün örneklerini tanıtma ve yazar olarak seyahat edebiyatı türüne giren eserler yazması şeklinde bu ilginin şekillendiğini söylemek mümkün. Anadolu'da Yol Notları, Kayseri- Kırşehir-Kastamonu ve Bir Edirne Seyahatnamesi kitaplarında kendisi seyahat edebiyatı türünün örneklerini vermiş. Bunların dışında şimdiye kadar toplu halde yayınlanmayan "seyahat edebiyatı" ile ilgili yazıları ise yazarın, edebiyatın bu türüne ne kadar önem verdiğini, ihtimam gösterdiğini ortaya çıkarıyor. Bu yazılarda yerli ve yabancı seyahat edebiyatının örneklerini tanıtmanın yanında, seyahat edebiyatının esaslarını belirleme ele alınan başka bir noktadır. Ayrıca ülkeye seyyah getirmek için neler yapılabileceğine dair öneriler de kaleme alıyor.
KLİŞE ALGILARDAN RAHATSIZ OLUYOR
1928 Temmuz'da meşhur Hayat dergisinde, "Seyahat Edebiyatı Hakkında Düşünceler" başlıklı iki makalesi yayımlanır. Bu yazıda gezi kitaplarını ikiye ayırır. Bazı seyahat kitapları tarihi, iktisadi, bilimsel veya bir takım araştırmalara yer verir. Ancak bunlar, sanatkarane bir yönü olmadığı için edebiyat ürünü olarak görülmez. İkinci türdeki seyahat kitapları ise kıymetli hiçbir bilgi vermediği halde, içindeki tasvirlerin başarısı, üslubu sihri, füsunu sayesinde en değerli edebî eserler arasında sayılabilecek olanlardır. Nahid Sırrı bazı ülke ve bazı yerlerin bir anane olarak kabul edilişi, bazı renk ve tasvirlerin gezi edebiyatında klişe haline gelişini eleştirir. Seyahat edebiyatının klişe algılarından duyduğu rahatsızlık ve hiç değilse bundan sonra yazılacak olanlarda bunun yıkılması arzusunu çok kuvvetli belirtir.
Bir Osmanlı aydını olarak Nahid Sırrı genç Cumhuriyet'e eski, savaşlarla yakılıp yıkılan şehirlerdeki tarihi eserleri korunmasına önem verilmesi gerektiğini hatırlatır. Yurt içindeki seyahatleri ve seyahat yazılarında ülkeye daha çok turist gelmesi için yapılması gerekenlerin üzerinde durur.
Günümüzde influencer denen kişiler o zamanda da mevcuttur. Ama gerçek olanları diyeyim. Türkiye'nin tanıtımı ve turizm gelirlerinin artması için Örik onları şöyle anlatır: "Memlekete fazla seyyah gelmesinden ve bu seyyahların kabil olduğu kadar fazla kalmalarından temin edeceğimiz mali, iktisadı hem de içtimai faydaları saymak zait ve lüzumsuzdur. Fransa, İtalya, Yunanistan ve Avusturya gibi memleketlerde ecnebi seyyahın ne kadar mühim bir gelir membaı olduğunu rakamlar sayarak ispata çalışmak da adına malumu ilan denen bir hareket olur."
POPÜLER KÜLTÜRDEKİ DOĞU ALGISINI OLUŞTURDU
Yazıyı bitirirken sözü Örik'i arşivlerden kazıyarak çıkarıp günümüz edebiyat severlerine armağan eden yazar Bahriye Çeri'ye bırakalım:
"Nahid Sırrı, 'Seyahat edebiyatı nevinin muvaffak olan ve olmayan her mahsulünü okuma'nın kendisi için iptila halini aldığını söyler. Bu çok önemli bir nokta: Seyahatnameler neden önemlidir ve Nahid Sırrı'nın sözleri ne anlam ifade etmektedir? Seyahatnamelerde anlatılanlar başka sanatlara ilham kaynağı olduğu gibi yüzyıllardır değiştirilmesi imkânsız algıların oluşmasını da neden olmuş. Örneğin Nicolas de Nicolay'ın 1567'de yayınlanan ve Osmanlı dünyasındaki ilk kapsamlı gelenek ve kıyafet araştırması olarak nitelendirilen kitabı Quatre premiers livres des navigations, 16. yüzyılın sonunda Avrupa'da kostüm kitaplarının çoğalmasına katkıda bulunmuş ve Eugène Delacroix, Jean-Auguste-Dominique Ingres gibi Oryantalist sanatçıları 19. yüzyıla kadar etkilemeye devam etmiştir. Ingres'in ikonik Le bain turc'ü (1862) âdeta bu kitaptan ödünç alınmıştır. Üstelik bu imaj bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bir klişe haline gelmiştir. Bu çok çarpıcı bir örnek... Bazıları görevli, bazıları ajan, bazıları sadece fantastik Doğu anlayışını tatmin etmek için gelen ve yazan seyyahlar bazen gerçekleri aktarmış, bazen iyi niyetli olmuş bazen önyargılarıyla yazmışlar... Ve yazdıkları, ilmek ilmek popüler kültürdeki Doğu algısını oluşturmuş; kendilerinin ve başkalarının zihinlerini genişletmek için gelen gezginler aslında zihinleri genişletirken inşa da etmişler. Seyahatnamelerin üzerinde bu kadar duran Nahid Sırrı'nın seyahat edebiyatı ile ilgisinin tesadüfî olmadığı, bütün bunların farkında olduğu ise çok açık. Daha 1930 yılında Ayın Tarihi'nde yazdığı yazıda 'Türkiye'den bahseden hiçbir kitabı, lâkaydî ile karşılamamak ve muhteviyatını dikkatle tetkik etmek lâzım bulunduğunu takdir edeceğimiz günü, muhakeme ve zihniyetlerimizde mesut bir tahavvül ve inkılâp olarak kaydetmeliyiz' diyor. Yazar için bu sadece bir temenni değil aslında; kendisi mümkün olduğu kadar bunu yapmış. Türkiye'den bahseden kitapları sistematik biçimde tanıtmış... Tıpkı Türkiye hakkında başka dillerde yazılmış seyahatnamelerin kaydını tutmak, dilimize aktarmak gerektiği gibi kendi dilimizde yazılmış seyahat anlatılarını da bilmeliyiz Nahid Sırrı'ya göre."