Biliriz ama bazen hatırlamamız gerekebilir: Sonlar önemlidir. Hayatta da, edebiyatta da... Her şeyden önce anlamı tamamladıkları, netleştirdikleri için. Bir hikâyenin sonu, anlatılan olayların birbirine bağlandığı noktadır aynı zamanda; temayı ya da eski deyişle kıssadan hisseyi bize o söyler. Romanda iyi bir son, olayları çözüme kavuşturur, okurun "İyi de ben bunu şimdi niye okudum?" sorusuna tatmin edici bir cevap bulmasını kolaylaştırır, eserin duygusal etkisini artırır hatta onu unutulmaz kılar. İşte bitişlere dair birkaç okuma önerisi...
İYİLEŞTİREN BAŞYAPIT
Son denince, kısa öykü türünün büyük ustası O. Henry'nin Son Yaprak'ı geliyor akla ilkin. O. Henry, öykülerinde duygusallığı mizahla harmanlayan bir yazar, bunu yaparken bir yandan da yaşadığı dönemin Amerikan toplumunu leziz üslubuyla ince ince eleştiriyor. Son Yaprak'sa alabildiğine hüzünlü bir öykü. Başyapıtını yaratma özlemiyle yanıp tutuşan bir ressamla iyileşeceği umudunu tamamen yitirmiş hasta bir genç kızın hikayesi. Mevsimlerden sonbahar. Genç kız, penceresinin önündeki ağacın sararmış yaprakları tamamen döküldüğü gün öleceğine inanıyor ve umutsuzluk içinde o son yaprağın düşüşünü bekliyor. İnsanın kalbini dağlayan güzellikteki bu öykünün sonrasını, yani genç kızın nasıl iyileştiğini, ressamın hangi başyapıtla unutulmazlar katına çıktığını anlatmayayım, kendiniz okuyun. (Son Yaprak, Yordam Kitap)
BELLEĞİN SONSUZ DEĞİŞKENLİĞİ
İngiliz edebiyatının büyük ismi Julian Barnes'ın kaleme aldığı ve yoğun anlatımıyla dikkat çeken Bir Son Duygusu, orta yaşlı bir erkeğin geçmişiyle hesaplaşmasını anlatıyor. Evliliğini dostça bitirdikten sonra emeklilik hayatı sürmeye başlayan Tony Webster kendine yeni bir hayat kurarken geçmişi tamamen geride bırakabildiğini düşünmektedir. Gelin görün ki, kırk yıl önceki kız arkadaşı Veronica Ford'un annesinin, vasiyetinde ona bir günlük bıraktığını öğrenir. Günlüğün gerçek sahibiyse sevgilisi Veronica'yı elinden aldıktan sonra beklenmedik bir şekilde "sahneden çekilen" en yakın arkadaşı Adrian Finn'dir. Öte yandan Veronica da günlüğü sahiplenmiştir ve Webster'a teslim etmeye yanaşmamaktadır. "Anlamıyorsun," der buluştuklarında, "Hiçbir zaman anlamadın, hiçbir zaman da anlamayacaksın!" İyi de Webster'ın bir türlü anlayamadığı o şey nedir? 2011 yılında Man Booker ödülü kazanan roman, belleğin sonsuz değişkenliğine vurgu yapıyor ve bir erkeğin kendiyle hesaplaşması çevresinde ilerlerken bir yandan da hayatın anlamını sorguluyor. (Bir Son Duygusu, Ayrıntı Yayınları)
BİTMEYEN HOŞNUTSUZLUK
Polisiye türündeki Sonuncu Sonbahar, edebiyatımızın en kendine has seslerinden biri olan Pınar Kür'ün Bir Cinayet Romanı adlı kitabının devamı niteliğinde bir eser. Ama ondan bağımsız olarak da okunabiliyor. Üstelik dikkatli okurların kolayca fark edebileceği gibi, Sonuncu Sonbahar'da, yazarın ilk romanı olan Yarın, Yarın'daki kişiler de, Bir Cinayet Romanı'ndaki kişiler de var. Böylece okuru ölümle yüzleştirme iddiasındaki Kür, bir anlamda ilk ve son romanı arasındaki çemberi de kapatmış oluyor. Romanın bir yerinde şunları okuyoruz: "Mutsuzluk korkulacak bir şey değil. Asıl korkunç olan dirliksizlik, hoşnutsuzluk. Aynaya her baktığında suratını asık görmek ve bunun nedenlerini tam olarak bilememek... Dirliksizlik tüketilmiyor, tüketiyor. Ve sonu yok. Bitmiyor bir türlü. Her günün her ânında inceden inceye var. Gözle görülmeyen ama yapışkanlığı hissedilen bir zar gibi sarıyor yaşamı. İnsanın içine işliyor, kışın kuru ayazı gibi." (Sonuncu Sonbahar, Can Yayınları)
YASAK AŞKIN SONUNA DAİR İKİ ROMAN
Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı sayılan Eylül, Necip adlı genç bir erkekle evli bir kadın olan Suat'ın imkânsız aşkını konu ediniyor. Servet-i Fünun yazarlarından Mehmet Rauf, mekânları ve mevsimleri de birer karaktere dönüştürürken okuru kadın-erkek ilişkilerine dair sorular sormaya davet ediyor. (Eylül, Turkuvaz Kitap) Graham Greene'in 1951 tarihli kitabı Aşkın Sonu da benzer sularda seyrediyor. Yazar Maurice Bendrix ile evli sevgilisi Sarah Miles'ın yasak ilişki yüzünden alt üst olan hayatları anlatılıyor. (Aşkın Sonu, İş Kültür Yayınları)
BİTİŞİN MEVSİMİ
Ali Smith'in ünlü Mevsimler Dörtlemesi'nin ilk kitabı Sonbahar, melankoliyi ve hayatın döngüselliğini işleyen nefis bir roman. Yayımlandığı yıl, Man Booker Ödülü'ne aday gösterildiğini de unutmayalım. Smith dostluk, zamanın akışı, değişim ve yaşlanma gibi temaları müthiş dil oyunları ve katmanlı bir anlatımla aktarıyor okura. (Sonbahar, Kafka Kitap)