Türk tarihçiliğinin otorite isimlerinden olan Feridun M. Emecen hocanın, çesitli makalelerini, mülahazalarını ve röportajlarını içeren Derkenâr; hem tarihçiliğimiz açısından önem taşıyan bir akademisyenin zihin dünyasının arka planına ışık tutuyor hem de özelde Osmanlı tarihinin daha iyi anlaşılmasına yönelik güçlü bir projektör görevi görüyor... Eser, yukarda da atıfta bulunduğumuz üzere, ağırlıklı olarak, münevver tarihçimizin çeşitli zamanlarda gerçekleştirdiği röportajlardan ya da kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. Feridun M. Emecen hoca tarafından, binbir emek ve özenle tasnif edilen içerikler, sohbet havası taşıması nedeniyle hem kolay okunuyor hem de okuyucunun odak noktası dağılmıyor.
Eserde ayrıca, akademi hayatımız açısından önem taşıyan ve yaptıkları çalışmalarla geçmişin karanlığının aydınlanmasına ve geleceğin daha iyi anlaşılmasına vesile olan akademisyenlerin portrelerine de yer veriliyor. Tabi bu anlatım da adeta bir roman tadıyla okuyucuya aktarılıyor.
Eserde belli başlı kentlerimizin de tarihi detaylıca ele alınıyor. Kentlerimizin tarihi anlatılırken, 'kent tarihçiliğinin' ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Tabi o nispette de keyifli olduğunu...
Bir kentin tarihini bilmek, kişiye farklı bir dünyanın kapılarını açıyor.
Bu vasfıyla da, özendirici ve yönlendirici bir özelliği olan eser, tarih alanında çalışmak isteyen genç akademisyenlere de kılavuzluk ediyor.
'Bir tarihçi nasıl olmalıdır' sorusunun cevabı, bütün yönleriyle bu eserde cevabını buluyor.
Dünya tarihini derinden etkileyen, 'İstanbul'un Fethi' meselesi, kitabın ağırlıklı konulardan bir tanesi.
Emecen hoca, burada popülizme kaçmadan, hamasete prim vermeden tam bir akademisyen ahlakı içerisinde kutlu fethin bilinmeyenlerini anlatıyor.
Gemilerin karadan yürütülmesi başta olmak üzere Fatih-Çandarlı Halil Paşa anlaşmazlığı ve daha birçok bilinmez üzerindeki sis bulutu, hocanın nokta atışı tespitleri sayesinde dağılıyor.
Eserin sayfalarını çevirirken, Sultan 2. Mehmet'in, zaman içerisinde hangi psikolojik eşikleri aşarak, nasıl bir eğitimden geçerek bir cihan padişahına dönüştüğünü, kendisi, 'Fatih' olurken, beylik nispetindeki bir devleti de koca bir imparatorluğa nasıl dönüştürdüğünü de idrak ediyorsunuz.
Rivayet ile gerçek olanın, kuyumcu titizliğiyle birbirinden ayrıldığı eser, salt gerçeğin derdine düşmüş bir fikir işçisinin ızdırabını da okuyucusuna net bir şekilde yansıtmayı başarıyor.
Fatih dönemi, Kanuni dönemi ve Yavuz Sultan Selim dönemine dair birçok kritik konu da eserde kendine yer bulmuş. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ekseriyetle karşılıklı konuşma formatındaki eser, geçmişin kaybolmaya yüz tutmuş izlerini, geleceğe aktarıyor.
Özellikle tarihe meraklı kişilerin, tarih öğrencilerinin ve akademisyen adaylarının mutlaka edinmesi gereken kitap, tarih şuuruyla donanmak isteyenler için kılavuz kaptan görevi de görüyor.
Eseri okurken, tarihin de bir psikolojisi olduğunu fark ediyorsunuz. Tarihi bir meselenin, psikolojik arka planını tam kavramadan, doğru yorum ve tespitlerde bulunamayacağınızı da anlıyorsunuz.
Fatih'in babası, Sultan 2. Murad'ın, tahtı bırakıp inzivaya çekilmesinin psikolojik arka planını da eserde öğreniyorsunuz. 'Orada 2. Murad'ın halet-i ruhiyesini bilmek lazım" ile başlayan ve devam eden cümle, tarihi bir vakanın nasıl ele alınması gerektiğini nezih bir üslupla bizlere öğretiyor. Ve eserde benzer olayların psikolojik alt yapısına dair fikir ediniyorsunuz.
Bibliyografya ve dizini ile birlikte 592 sayfalık eser, hacmine rağmen oldukça keyifli okunuyor. Bunda hocanın, derleme bir eseri, çok titiz bir çalışmayla bir araya getirmesinin ve yılların akademik birikimini üslubuna da yansıtmasının etkisi büyük.
Keyifle okunacak bir eser, kitaplığınızda mutlaka yer almalı...