İlk kahramanımız. İlk hikaye anlatıcımız. Bize hayatın zorluklarıyla başa çıkmayı, pes etmemeyi öğreten, cesaret aşılayan kişi. Koruyan aynı zamanda, yol gösteren. Bu dünyadan göçüp gittiğinde bile sessizce rehberlik etmeyi sürdüren. Bize inanarak bizim de kendimize inanmamızı, güvenmemizi sağlayan... İdeal dünyada belki öyle ama biliyoruz ki her zaman böyle değil. Hatta çoğu zaman değil. Edebiyatta da hayatta olduğu gibi sadece iyi babalar yok çünkü.
Babaya Mektup, Dava, Şato ve Dönüşüm gibi romanların yazarı Franz Kafka'nın babası Hermann Kafka'ya yazdığı ama hiç göndermediği uzun mektup, aynı zamanda cesaretle kaleme alınmış bir itiraf metni. Kafka, 1919'da yazdığı bu mektup kitapta, babasının otoriter ve baskıcı kişiliğini ele alırken onunla çalkantılı ilişkisinin özgüvenini nasıl onulmaz bir biçimde zedelediğini dahası bir anlamda yazarlık kariyerini nasıl şekillendirdiğini de anlatıyor. Büyük bir edebiyatçıyı daha yakından tanımak için mükemmel bir fırsat sayılabilir bu metin. Birincisi, bize hayran olduğumuz bir yazarın zihninde serbestçe dolaşma imkanı verdiği için. İkincisi, Kafka'nın niçin hayatı boyunca kendini hep "yargılanan kişi" olarak gördüğünü, eserlerinde niçin hep bu temayı ele aldığını bu metin sayesinde daha iyi kavrayabildiğimizden. (Babaya Mektup, Can Yayınları)
Baba-evlat ilişkisi, Amerikalı yazar Harper Lee'nin Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek romanının da ana meselelerinden biri. Tabii bu kez olumlu anlamda. Romanın merkezinde yer alan Atticus Finch karakteri, Maycomb kasabasında saygı duyulan bir avukat. Dürüstlüğü, adalete olan bağlılığı ve güçlü ahlaki değerleriyle biliniyor. Ve günün birinde bütün bunların sınanacağı bir olay yaşanıyor. Ahlak ve adalet, empati ve anlayış, cesaret ve dürüstlük gibi kavramlar üzerine kurulan Bülbülü Öldürmek'te Atticus, çocuklarına her zaman dürüst ve adil olmayı öğretiyor. Zaten kendi de tam olarak böyle biri. Tüm kasaba halkının sorgusuz sualsiz suçlu saydığı ve cinayetten yargılanan siyahi Tom Robinson'ın savunmasını düşünmeden üstlenmesi bunun canlı kanıtı. Toplumsal önyargıların ve ırkçılığının yanlışlığını anlatırkan bizzat kendi davranışları ve seçimleriyle de çocuklarına, ayrıca kuşkusuz genç okulara rehber oluyor. (Bülbülü Öldürmek, Epsilon Yayınları)
BOL ÖDÜLLÜ BİR BABA ROMANI
Büyük edebiyatçı Philip Roth, Baba Mirası'yla tüm zamanların karşı koyması en güç, en büyük kahramanına, yani babasına yeniden hayat veriyor adeta. Ve baba oğul arasındaki sevgi ilişkisinin her iki taraf için de ne kadar onarıcı, şifalı olabildiğini gösteriyor. Yazarın seksen altı yaşındaki babasının ölümle mücadele ettiği zorlu bir dönemde geçiyor olaylar ve oğul Roth her daim babasının yanında durmayı, ona destek olmayı ihmal etmiyor. Çoğunlukla biyografiyi andıran kurmaca yapıtlarıyla hatırlanan ünlü yazardan ilk kez tamamen biyografik öğeler taşıyan bir roman. Üstelik son derece dokunaklı bir dille kaleme alınmış. (Baba Mirası, Yapı Kredi Yayınları)
Benzer sularda seyreden bir başka romansa Venezuelalı yazar Alberto Barrera Tyszka'nın imzasını taşıyor. Babam Giderken adlı bol ödüllü romanında Tyszka, trajik bir öykü anlatıyor. Dr. Andrés Miranda'nın kanser teşhisi konan babasının topu topu birkaç haftalık ömrü kalmıştır. Doktor ve evlat olarak Andrés, babasını, yıllar önce çocukken yine birlikte gittikleri Isla Margarita'ya götürerek acı gerçeği ona orada söylemeye karar verir. Bu karar aynı zamanda kendisi için de derin ve felsefi bir keşif yolculuğunun başlangıcı anlamına gelmektedir. (Babam Giderken, Kafka Kitap)