Cumhuriyet kurulurken dönemin bilge insanları arasında yaşanan derin fikir ayrılıkları kaçınılmazdı. Bunun bir örneğine de kitaba adını veren Nâzım Hikmet ile bir dönem dost olan Peyami Safa'nın ilişkisinde rastlıyoruz. İki usta yazarın yakınlaştıkları dönemden fikir ayrılıkları yaşayıp ayrı düşmeleri hatta düşmanlığa kadar varan dönem hatırlatılmış. Bir tarih kitabı okur gibi dikkat kesiliyorsunuz. İki yazar Nâzım Hikmet ile Peyami Safa'nın aralarında yaşanan sadece fikir ayrılığı mıydı; yoksa dönemlerinin öne çıkan iki keskin kalemin düellosu muydu? Kararı tarih verebilir ancak. Ama yine kitaptan alıntı yaparak sağ cenahın güçlü kalemi Ergun Göze'ye kulak kabartalım:
"Masum Boer hürriyetseverlerini ezen İngilizleri tebrik etmek muhakkak ki Türk münevverleri için şeref değildi. (...) Halbuki bu yanlış harekette İsmail Safa tek başına değildi. Tevfik Fikret de ve vardı. O Tevfik Fikret de materyalist görüşte, belki Nâzım Hikmet'in sütbabası idi."
Şimdi madem konu Boer Savaşlarına geldi, bir parantez açalım. Bu savaşların sebebi yine para tabii ki. Güney Afrika'nın zengin altın madenlerine sahip olmak isteyen Hollanda asıllı göçmenler Boerlerle, İngilizlerin çatışması. Elbette işin içinde İngilizler olunca savaş da kaçınılmaz oluyor. İngiliz-Boerler, doğmadıkları topraklardaki altın madenler için savaştı. Kimin kazandığının önemi yok, bugün Filistinli yerlilerin topraklarına el konuyorsa o gün de Güney Afrika'nın kaderi aynıydı.
Neyse kitaba dönelim yine bir savaş ama kazanan bu kez yerliler! Bugün katlanır bisiklet özellikle Marmaray kullananlar için büyük bir avantaj sağlıyor. Uzun mesafeyi Marmaray'la geçip kalan mesafeyi bisikletle kat etmek hem kas hem zaman kazandırıyor. Şimdi 1918 yılına, Nâzım Hikmet'in küçük dayısı Mehmet Ali'nin şehit düştüğü Çanakkale'ye gidiyoruz. İngilizlerin buraya indirdikleri askerlerin arasında katlanır bisikletli olanlar da var. Ancak Seddülbahir'in engebeli arazisinde bu bisikletler bir işleri yaramıyor. Ünlü yönetmen Peter Jackson'ın restore ettiği Gelibolu filminde bu detaya yer vermiş.
Kitapta Osmanlı İmparatorluğu'nun bisikletle ilk temasına dair bilgi yer alıyor. 1867 senesinde Sultan Abdülaziz'in III. Napolyon'un sergisine katılır. Burada bisikletin ilk versiyonlar yer almakadır. Heyette şehzade Abdülhamit Efendi de vardır. Kitapta İlber Ortaylı'ya dayandırılan bilgiye göre Abülhamit Efendi'nin padişah olduktan sonra bisiklete bindiğini öğreniyoruz. Belki de Abdülhamit buradan gördüğü bisikletten etkilenerek sarayına da temin etmişti.
OSMANLI ORDUSUNDA BİSİKLET
Araştırmacılar, Osmanlı ordusunda bisikletin kullanımına dair arşiv belgelerine ulaşmış. Yazar Aydan Çelik'in verdiği bilgiye göre 1909 senesinde Ordu-yu Hümayun için altı adet bisiklet alınıyor. 1915'te Jandarma piyadeleri için bisiklet alınırken, 1918'de Süvari Bisiklet Taburu'ndan bahsediliyor.
LAWRENCE'IN BİSİKLETİ AKM'DEYDİ
Gelelim Arabistanlı Lawrence'ın bisikletine... Nâzım Hikmet, 21 Mayıs 1935 tarihinde Tan gazetesinde "Canı Cehenneme" diyerek andığı İngiliz casus Thomas Edward Lawrence'ın bir bisikleti ocak ayında Atatürk Kültür Merkezi'nde açılan Temas İstanbul sergisinde yer almıştı. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) 97'nci kuruluş yılı sebebiyle açılan sergideki bisikletin altına, "Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklanmalarda başrolü oynayan Arabistanlı Lawrence, 1930'lu yıllarda takibe alınmıştır" notu düşülmüştü.