Her Osmanlı sevdalısı için zor konudur kardeş katli... Kimisi o günün şartlarına göre düşünmek zorundayız der. Kimisi Devlet-i Aliyye söz konusu ise değil bir can, kardeşten de vazgeçilebilir der. Eğer Osmanlı'yı sevmiyorsanız istediğiniz gibi eleştiri hakkını kendinizde bulduğunuz bir alandır kardeş katli... İftiralara, safsatalara bile rahatlıkla yer verebilirsiniz konuşmalarınızda. Peki ya gerçekten neyin neden olduğunu ve sonuçlarını merak eden bir tarih sever iseniz? Beşir Ayvazoğlu'nun Kapı Yayınları'ndan çıkan Çiçek Hanım'ın Rüyaları kitabı, sizi tarih içinde dolaştırırken o günün şartlarını anlamaya çalışarak yeni bir perspektif sunmaya çalışıyor.
"Bugün Sultan Cem'in mübarek na'şını Muradiye haziresinde ağabeyi Şehzade Mustafa'nın cennet-misal türbesinde sırladık. Rahmetullahi aleyh... Küffar elinde on üç yıl çile çeken zavallı şehzadenin tabutu kabre indirilirken gözyaşları sel olup aktı. Lâmiî Çelebi, bir köşeye çekilmiş, nasılsa ele geçirdiği "vatan" gazelini ağlaya ağlaya okuyordu... Bursalılar doğrusu burada yirmi gün hükümdarlık eden Sultan Cem'e vefasızlık etmediler. Sultan Bayezid Han ferman ettiği için devletlülerin de katıldığı cenaze namazını Ulucami'de kalabalık bir cemaatle kıldık ve tabutunu omuzlarımızda Muradiye'ye kadar taşıdık. Allah taksiratını affetsin, mekânı cennet olsun, âmin."
Başa dönersek Sultan Cem, Fatih II. Mehmed'in üçüncü oğlu olarak, annesi Çiçek Hanım tarafından Edirne'de dünyaya getirilir. Çiçek Hanım, kitabın yazarı baş kahramanı desek yalan olmaz. Nasıl yani sorusunun yanıtı kitapta.
Beşir Ayvazoğlu, sekiz hikâye ile Fatih döneminde mercek tutuyor. Bursa'da Cem Sultan ve Mustafa'nın da bulunduğu çok sayıda şehzadeyi misafir eden yerdir Muradiye... Kitapta da zaten Muradiye Öyküleri diye adlandırılmış.
Birbirinden hüzünlü hikayeler, devletin başında olmadığınız için yazar Beşir Ayvazoğlu sizi hep ötekilerin tarafında tutmaya çalışıyor. Konu Fatih ya da Cem Sultan olunca ünlü ressam Bellini'nin oradan geçmemesi mümkün değil:
"Vakıflara ve şahıslar elindeki emlâke el konularak tımarlı sipahilere verilmesi ulemayı ve tarikat çevrelerini son derecede rahatsız etmişti. Bunlara bir de Bellini gibi Saray'a rahatça girip çıkabilen yabancı ressamlara 'mücessem' tasvirler yaptırılıp Saray'da duvarlara asılmasına duyulan tepkiyi ilave ediniz. Padişahın inancına dair dedikoduların ayyuka çıktığını tahmin etmek zor değildir. Hatta Angiolello, Bâyezid'in babasını inançsızlıkla suçladığını söyler."