Binlerce yıllık dünya tarihinin saklı kalmış gizemleri, didiklenen sırları, her bir 'şey'in nedeni, mânâsı ve amacı ilk insanın tutkulu merâkıyla birlikte kodlanmaya başladı. Beşer, kilitli kapıların biricik anahtarını, dilden dile, çağdan çağa, coğrafyadan coğrafyaya uzanan efsanelerde aradı. Sözler âleminde anlatılagelen hikâyeler, masallar, beyitler toplumların yaşamlarını düzenlemesine yardımcı oldu. İlk çağdan bu yana, nihayetinde öyle ya da böyle bir inanç sistemine uymaya gönüllü olan halkın, uzun soluklu kültür, gelenek ve adetlerin tohumunu halk hikâyeleriyle, bir başka deyişle 'mit'lerle attığını söylemek mümkün.
Bu mitlerden kimi tarihte kaybolmuş, kimi ise yeni zannettiğimiz bazı ritüelleri evvelden günümüze kadar sürüklemiş. İnsanoğlunun başına gelenleri kelimelere döktüğü tarih kitabının üzerinde, bir fener ya da bir deli saçması ünvânıyla kendine yer bulan mitler, hâlihazırda toplumlar üzerinde etkisini sürdürüyor. Savaşlar, afetler ve acılar çağında yaşayan bizlerin bile kelimelere sığdırmakta zorlandığımız nice yaşanmışlığı, gelecek nesillere aktarırken belki de onlara da hayâl ürünü gibi gelecek olması, ihtimaller dahilinde. ''Tüm bunlar yaşandı mı gerçekten?'' diye bir şüphecilik sararken zihinleri, günümüz koşullarının yorumlanma sahasına göre 'masal' olarak nitelenmesi zor olmayacak belki. Milyarlarca yıllık kâinâtın yeni sayılabilecek misafirleri olarak insan, yazıya döktüğü kelimelerle kayıt tutarken, nasıl anlatabilsin ki her şeyi... Adları tarih kitaplarında kısa bir metne dönüşmüş, dilleri 'ölü' diye ağızlardan sökülmüş geçmişin şaşaalı şehirlerinin hikâyeleri, keşfedilmeyi bekleyen hazineler gibi efsanelerin arasında nesiller boyu yaşayacağı aşikâr. "Eskilerin masalıdır" diye sırt çevrilen o gerçekler, aslında bizim öykümüzün başladığı yerin haberini veren saklı servetlerdir.
BOZKURT PUSULASINDA ÇADIR KURMA
Mitoloji etimolojik zeminde baktığımızda "mythos'' yani "söylenen söz, öykü'' ve "logos''-"akıl ile kavrama'' anlamlarını içerir. Söylencebilim de diyebileceğimiz mitoloji, dünya literatüründe Yunan dilinin terim üzerinde kurduğu hâkimiyetten çıkarımla ilgi ve dikkati ekseri olarak batı yakasında toplamış olsa da, mitlerin derinine indikçe bu çember genişlemiş. Mısır, Asur, Babil, Helen, İran, Türk, Maya... Adını koyduğumuz, yaşamı sürdürdüğümüz hayat nehrinin suyuna renk vermeye devam ediyorlar. Timaş Yayınları'ndan çıkan ''Tük Mitolojisi Ajandası'' da başucu bilgilerine nitelik katmak istemenin yanı sıra, verilen kısa bilgileri derinleştirmek adına okuru araştırmaya teşvik eden başarılı bir çalışma olmuş.
TÜRK MİTLERİ
Metinleri Olgay Söyler'e, resimleri Ayşegül Babalı Ekşioğlu'na ait olan Türk Mitolojisi Ajandası, okuyanlara not düşme fırsatı verirken, klasik ajandalardaki 'yıl' ibaresinden azade bir yaklaşımı ele almış. Bu, zamana yayılan ve zamanlar arası mitolojiye yakışan bir teknik elbette. Ajanda, Türk mitolojisindeki ilk maddesiyle başlıyor: Kara Han. Karşısında sudan başka bir şey olmayan Kara Han'ın yarattığı ilk insanın hileci ve hainliğiyle başlayan ilk hikâyede, insanın aç gözlülükle çaldığı toprağı tükürmesiyle dağların meydana geldiğini konu alıyor. "Yol Gösteren Kurt''la devam eden mitlerde yeryüzünün Türkleri taşımaya kâfi gelmediğinden batıya doğru ilerlediklerinden ve bu yolculuk sırasında onlara bozkurtların eşlik ettiğinden bahsederken, bozkurtun durduğu yere çadır kuran Türkler, kurt ortadan kaybolduğunda geldikleri yerde oturup kalışlarını anlatıyor.
Yazar tarafından senkretik şuurdan dinî mitolojik şuura geçişin ispatı olarak görülen "Gök Tanrı''ya geldiğimizde, onu, tapınılan, secde edilen en yüce varlık olarak devletin, milletin ve vatanın koruyucusu olarak görüldüğü bilgisine ulaşıyoruz. ''Bu yüzden zamanın ve mekânın dışına çıkar, sırlı âlem olan göklere çekilir. Diğer bir deyişle 'deus otiosus' yani bir nevi 'uzak tanrı' konumuna çekilir.''
Ajandanın sayfalarını çevirirken eski Türklerin zaman anlayışına dair bir başka ilgi çekici bilgiyle karşılaşıyoruz: Altay Türkleri, tıpkı diğer medeniyetler gibi dünyayı üç ana döneme ayırırmış. Bu anlayışa göre üç aygul (dönem) yeryüzü yaratıldığından beri biner yıllık aralıklarla yaşanmıştır. Yeryüzünü kaplayan büyük bir ateşle sınıflandırılan ilk dönemi, fırtınalı ve rüzgârlı ikinci dönem takip ediyor. Ve inanışa göre yeryüzü bugün üçüncü dönemini yaşıyor. Altaylılar adına 'toş aygul' yani buz dönemi diyor ve bütün canlıların donacağına inandıkları son dönemi bekliyor. Ezcümle, dünya halkları ekseninde mitoloji baştan başa sırlı, büyülü ve anlamlandırmaya çalışırken ciddi mesai harcanası bir yolculuk; ancak Kur'an-ı Kerîm'de "öncekilerin masalları'' olarak geçen '"esâtîru'l evvelin'' tanımı kimilerimiz için en azından 'bazı' gerçeküstü hikâyelerle aramıza şerh koymaya kâfi geliyor.