"Çocukluğumda gözlerime bir masal dünyasının küçük köşkleri gibi görünen türbelerin kubbeleri altında gizlenen dramların büyüklüğünü İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde okumaya başladıktan sonra öğrenmiş ve bir roman yazmaya karar vermiştim. Bilhassa popüler bir romancının Cem Sultan isimli romanını okuduktan sonra Muradiye'de uyuyan şehzadeler bende bir süre Çiçek Hanım'ınkine benzer bir takıntı haline gelmişti. Güya bir gün bütün türbeleri tek tek ziyaret edecek, sonra köşede oturup hayal kurarken uyuyakalacaktım. Görevliler beni fark etmeyeceklerdi; rüyamda kendimi şehzadelerin ve annelerinin ruhları arasında bulacak, birbirleriyle yaptıkları konuşmalara ve tartışmalara şahit olacaktım. Beş altı parça yazmıştım da... Romancılığın beni çok aşan bir iş olduğunu çabuk anlamıştım anlamasına, ama bu gayretin bana az çok yazma tecrübesi ve tarihî olayları hikâyeleştirme becerisi kazandırdığını söyleyebilirim."
Beşir Ayvazoğlu'nun Mart ayında yayınlanan son kitabının Çiçek Hanım'ın Rüyaları – Muradiye Hikâyeleri'nin girişinde yer alan bu cümleler bu kitapla yazarın bir gençlik hayalini gerçekleştirdiğini gösteriyor. Beşir Ayvazoğlu deneyimi ve eserleriyle ne denli değerli bir kültür araştırmacısı olduğunu geniş kitleler kadar benim gözümde de ispatlamış bir isim. Onca eseri arasında bilhassa ebru sanatı ile iştigal ettiğim 20 yıl boyunca dostlarıma ve talebelerime ısrarla tavsiye ettiğim, Türk sanatında çiçek kültürü üzerine bir deneme olarak kalem aldığı Güller Kitabı şahsım adına özel bir yere sahiptir. Beşir Ayvazoğlu'nun eserleri ve araştırmaları kültürel ve tarihi boyutla sınırlı kalmayıp, estetik boyutun da hakkını vermeye çalışır. Buna bir de Ayvazoğlu'nun edebi yönü ilave edildiğinde ortaya okurken hem öğreten, kod çözdüren ve üzerine lezzet veren metinlerin çıkması kaçınılmazdır. Usta yazar ve kültür araştırmacısı Ayvazoğlu'nun şu günlerde yayınlanan Çiçek Hanım'ın Rüyaları – Muradiye Hikâyeler
i adlı kitabı da işte böyle bir terkibin ürünü. Çiçek Hanım'ın Rüyaları'nda Ayvazoğlu birbiriyle dönemsel olarak bağlantılı olmakla beraber her biri bağımsız olarak da okunabilecek sekiz hikâye üzerinden Fatih Sultan Mehmet devrini kültürel kodlarıyla da anlayabilmek adına önemli bir ufuk aralıyor. Her biri bir üst anlatının şemsiyesi altında birleşen bu hikâyeler Şehzade Cem başta olmak üzere Fatih'in şehzadelerini ağırlayan Muradiye ekseninde Bursa'da geçiyor. Osmanlı tarihinin en çetrefilli ve tartışmalı meselelerinden biri olan kardeş katline verilen cevaz gibi dönemin şekillenmesinde etkili olan pek çok konu ve akım bu hikâyelerin motiflerini oluşturduğu gibi sorgulamaya da çekiliyor.
FARKLI BİR ESTETİK
Sultan Cem, Şehzade Mustafa, Lamiî Çelebi, Şiblîzade Ahmed Çelebi, Venedikli Centile Bellini Efendi, Baba Nakkaş, Karamanî Mehmed Paşa, Nakkaş Sinan, Mustafa Dede, Molla Hüsrev, Molla Gürani, Gülşah Hatun, Mahmud Paşa, Mevlevi dervişi Necib Efendi, ipek tüccarı Hacı Rızaeddin Efendi, Sultam Cem'im oğlu Oğuz Han, Şair Ahmed Paşa, Veziriazam Mahmud Paşa, Şehzade Abdullah, Şehzade Korkut, İtalyan Alessandro gibi dönemin birçok mümtaz simasına dair hikâyeleri ve vukuatı yine bu isimlerin bazılarının ağzından aktaran Çiçek Hanım'ın Rüyaları-Muradiye Hikâyeleri siyasi tarih kadar kültür ve estetik tarihimizin gölgede kalmış hadise, şahsiyet ve kavramlarına ışık tutacak nitelikte bir eser. Genel olarak Fâtih devrinde karşı karşıya gelen iki farklı estetiğin çatışmasını da sorgulayan Ayvazoğlu'nun hikâyeleri çıkçası siyasi tarih, kültür tarihi, düşünce tarihi ve estetik mülahazaları edebi bir üslupla yoğurma yetisine sahip.