Mustafa Kutlu'nun hikâyeleri ile ilk tanışmam 1990 yılında çıkardığı Sır kitabı ile oldu. Delikanlılık çağında maneviyat ve hakikat arayışlarımın zirve yaptığı bir dönemde, hem insani, hem entelektüel hem de ahlaki vasıfları bakımından bu hayatta tanıdığım en kayda değer birkaç kişiden biri olan hukukçu Prof. Dr. Aydın Gülan'ın halimi görerek bana yol göstermesi ümidiyle bana hediye ettiği bu kitap, salt bir edebi metin olmakla kalmayıp şahsi manevi seyrimde işlev gören bir işaret levhası oldu. Ama bu kadarla kalmadı.
Kendini iyi bir hikâye okuru olarak gören şahsım adına Kutlu'nun daha önce yayımlamış olduğu tüm kitaplarını bir solukta okumaya başlama sürecimin de ateşleyicisi oldu. Bu süreç Mustafa Kutlu'nun benim gönlümde Türk hikâyeciliğinde Sait Faik ile başköşesine oturmasıyla sonuçlandı. Aradan geçen 34 yılda hikâyeleriyle tanıştığım yazarlar gönlümdeki bu yeri değiştirmedi.
Ancak son bir kaç yıldır kaleme aldığı eserleri ve bilhassa denemeleriyle Kutlu benim için bir edebiyatçı ya da hikâyecinin ötesinde bir kimliğe büründü. Kalbin Sesi (2019), Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş (2020), Akıntıya Karşı (2021) adlı deneme kitapları ile Kutlu artık önümüze Anadolu insanının geçirdiği duygusal ve sosyolojik süreçleri büyük maharetle yansıtan bir yazar kimliğinin ötesinde dünyanın, insanlığın, tabiatın kısacası gezegenin maruz kaldığı tamahkârlığın neticesi olan kaçınılmaz akıbete karşı geleneğe ve insanın özüne dayanan çözüm önerileri sunan bilge bir düşünür olarak çıkıyor.
TOPRAĞA DÖNÜŞ
İnsanlığı kemiren ve tüketen bu sistemi ile yol açtığı sorunlara karşı önerdiği çözümler ise özünü İslam'ın teşkil ettiği kadim bilgelikten ayrı değil: "Toprağa dönüş, yıkıcı-kirletici teknoloji ve sanayiye direniş, Hududullah'a riayet, kanaat ekonomisi, nefsi dizginleme, tüketim toplumundan yüz çevirmek, ne Tanrı ne de sınır tanıyan küresel kapitalizme kafa tutmak, Hakk'ın belirlediği ilkeler üzerine kurulu bir Ahlak Nizamını dirilterek akıntıya karşı dik duruş, Modernitenin bizim için yazdığı hikâyenin tersine gelenekten, kadim değerlerden beslenerek kendi hikâyemizi kurmak, tabiatla barışık yaşamak, paylaşmak ve makul ölçülerde minimal bir hayat tarzı."
Kemal dönemini verimli geçirmek isteyen Mustafa Kutlu üzerine yüklendiği bu misyonunu şimdi yeni bir deneme kitabıyla sürdürmek ve açmak niyetinde. 2023 Aralık ayında yayımlanan bu yeni kitabın adı Kutlu'ya göre kulluk bilincinin getirdiği bir vazife olan bu misyonun parolasını teşkil eder nitelikte: Kendini Aş, Haddini Aşma.
Mustafa Kutlu bu dünyada gözetilmesi gereken başlıca düsturu hatırlatırken bu dünya hayatını değil, ebedi hayatı referans alıyor. Önsöz olarak Kâmil zatlardan ve çok yönlü âlimlerden Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetname'sinden bir alıntı ile başlıyor kitabına ve böylelikle gerekli olan aslî zihniyeti daha baştan özetliyor: "Yiyecek, içecek, giyecek, hanım almak, mal kazanmak, ev-arsa sahibi olmak, gibi dünya lezzetleri, ihtiyaç miktarı sahip olunursa ahiret için yardımcı şeylerdir. Bunlar da ahiret amellerinden sayılır. Zira ahiret nimetleri bu vesilelerle kazanılır. Dünya nedir, Hakk'tan gafil olmaktır. Ne kumaş, ne para, ne çocuk, ne çocuk, ne de kadındır."
TABİAT UYARIYOR
Ve kitabına herkes için bilinmesi en temel olan kavramı izah ile giriyor: Kendi... Yani öz, zat, nefis, aslî varlık... İşin burası hayli derin mesele. İyisi mi ben anlatmayayım, çünkü bir kitap okumakla idrak edilecek şey değil. Kutlu da elinden geldiğince bu meseleyi izah ettikten sonra "Kolay gelsin" diyor. Ardından "Kendini aş, haddini aşma" ne demek, toprakla uğraşarak ürün yetiştirme örneğiyle girip "Hakikat Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir - (Talak,1)" gibi ayetler üzerinden kilit öneme sahip had, hudut, ölçü meselesini izaha girişiyor.
İnsanlar, devletler ve şirketler dünyamı her yerinde benimsediği 'İlerleme, Gelişme, Kalkınma, Büyüme, Zenginlik, Refah ve Konfor' Hâkim paradigmasını sorguluyor. Bu paradigmanın Allah-Peygamber- Ahiret-Ahlâk tanımadığını ortaya koyuyor. Ve gücün ve güçlünün hukukunun oluşturduğu dünyayı, hayatı, tabiatı ve insanlığı kemirerek tüketen bu düzene karşı haykırıyor: "Paradigmayı değiştirelim!" Son sözleri de bir o kadar manidar: "Artık biz uyarmıyoruz, tabiat uyarıyor. Bir yanda konfor, öte yanda kıyamet."
Asıl mesele o ki; bu çağrıyı duyacak kulak bizde var mı?