Artun Ünsal'ı akademik camiadaki tanınırlığının dışında, Türkiye olarak ekseriya yemek kültürü' üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdık. Hukukçu olmasının getirdiği ideal ve vizyonla yazın hayatına katkı sunduğu ilk eseri Siyaset ve Anayasa Mahkemesi'ni, onun da yanında sosyolojik tetkik ve tatbiklerde bulunduğu Kent ve Siyasal Şiddet'i, Anadolu'da Kan Davası'nı da okuyucuya hatırlatmakta fayda var.
Yine de kendisini çoğumuz kır saçları, çene altı sakalı, fuları ve kemik gözlükleriyle seyrimize teşrif ettiği gurmeliğiyle benimsiyoruz galiba. Vâkıâ kendisinden 'yemek kültürü uzmanı' olarak bahsedilen bir söyleşisinde "Ben uzman değilim, ben bir heveskârım'' diyor. Artun Ünsal için 'usta bir heveskâr' desek yanlış tanımlamış olmayız o hâlde; zira kısıtlı bilgiyle başladığı her işin sonunu akademik disiplinin de verdiği ciddiyetle başarılı bir şekilde nihayete erdirdiğini, ortaya koyduğu eserlerden anlamak mümkün.
İletişim çağının artı ve eksi yönlerini ele aldığı bir konuşmasında peyniri konu alan kitabının ismini bulmak için (Süt Uyuyunca) üç ay düşündüğünü, onu, şiirde, edebiyatta, ansiklopedilerde aradığını nahif üslûbuyla dile getiren Artun Ünsal'ın titizliğinin tartışmaya kapalı olduğu aşikâr. Yakın dostu Doğan Hızlan'ın Ünsal'ın 'yemek' üzerine yaptığı çalışmaları 'yemeğin edebiyatı' olarak nitelemesi tevekkeli değil. Şimdilerdeyse 'usta heveskâr'ın yeni kitabı Aşk Olsun O Kayıklara okur karşısında. Bizleri 44 portreyle tanıştıran önceki kitabı Boğaz'ın İnsanları'yla benzeş yönüyse elbette ''Boğaziçi''.
Bu kez neden târihî kayıklara ilgi duyup böyle bir konuda çalışma yaptığının cevabını şöyle veriyor Artun Ünsal:
KAYIKLARLA BİRLİKTE DENİZ FESTİVALİ
"Vapurların, motorların, köprülerin olmadığı günlerde insanların İstanbul'a nasıl gidip geldiklerini, en azından hayâl edebileyim diye." Bu merâkın yanında, Ramazanname'yi okurken, sahiplerinin ''unvân gösterdikleri'' çok çifteli kayıklarla, sıradan halkın bindiği kiralık kayıklar üzerine yazılmış mâniler de Ünsal'ın ilgisini artırmış. İstanbul'un Unutulan Kayıkları ve Eski İstanbul'un Yeni Gözdesi: Piyâde konulu makalelerinden sonra yolcu, yük ve tenezzüh kayıklarının ulaşımsal, ekonomik, sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla İstanbul için ne denli kıymet taşıdığını anlayan yazarın İstanbul'a ve kayıklara dair şöyle bir ümidi de var: "Geçmişten günümüze bu sularda boy göstermiş kürekli ve yelkenli kayıkların, sandalların, kiklerin, kadırgaların ve çektirmelerin gerçek ya da replikalarının katıldığı, müzik ve mehtap sefâlarının canlandırıldığı geleneksel bir deniz festivalinin düzenlenmesini diliyorum."
Kayıklara dair her bilgi, hikâye ve tebessümü bulmak mümkün bu kitapta. Kürek çekme sanatını, kayıkçıların sosyal bileşimini, rüzgâr ve fırtınalarda kayıkların ahvâllerini, kayık yapıcı marangozları, vükela kayıklarını, süfera kayıklarını, buharlı tekneleri, Şirket-i Hayriye'nin kuruluşunu ve daha neleri neleri... İçeriğindeki zenginlikten başımızı hafiften döndüren Aşk Olsun O Kayıklara'ın bahsine, söz konusu biricik öznemizin edebiyata yaptığı katkılarla ara verelim. Yahya Kemal'in şiirindeki gibi: "Kandilli uyurken uykularda/ Mehtâbı sürükledik sularda"...