Edebiyatta kış; sadece bir mevsim değil, karakterlerin derinleştiği ve dönüştüğü bir sahne aynı zamanda. Öyle düşününce daha iyi anlıyoruz: Yeryüzünü beyaz bir örtü gibi kaplayan kar ve beraberinde gelen soğuk, sadece dış dünyayı etkilemekle kalmıyor, roman karakterlerinin içsel gelişiminde de önemli bir rol oynuyor. Nasıl mı? Edebiyat eserlerinde soğuk ve karanlık kış atmosferi, çoğu zaman karakterlerin içsel çatışmalarını ortaya koyuyor ve hayatta karşılaşacakları zorlukları, dahası bu zorluklarla baş etme süreçlerini temsil ediyor. Karakterler bu vesileyle kırılganlıklarıyla yüzleşiyor, güçlü yanlarını keşfediyorlar. Kışın getirdiği soğuk ve yalnızlık, karakterlerin kendilerini ve çevrelerini daha derinlemesine bir biçimde anlamalarını, içsel dünyalarını keşfedip geçmişleriyle yüzleşmelerini sağlıyor. Mesela Amerika'da yaşanan "Altına Hücum" dönemini konu alan Beyaz Diş'te Jack London, Kuzey'in karla kaplı bölgelerinde sürdürülen o amansız hayatta kalma mücadelesini insanların değil, aynı koşulları onlarla paylaşan hayvanların gözünden aktarıyor. Hikayeye adını veren Beyaz Diş, damarlarında hem kurt hem de köpek kanı taşıyan bir kurt kırması. Ana babası dışında kendi türünden canlıları hiç tanımadan bir mağarada yaşarken günün birinde dışarıdaki gerçek dünyayla yüz yüze geliyor, insanın vahşiliğiyle tanışıyor... Isabelle Allende ise Kış Ortasında romanında, Brooklyn'in şimdiye kadar gördüğü en büyük kar fırtınası esnasında yaşamları görünüşte önemsiz bir araba kazası sonucu değişen üç insanı anlatıyor. Göç, travmaları alt etme, hayatta kalma ve kendini yuvada hissetme ve aşk gibi temaları işleyen roman, karakterlerden Richard'ın Albert Camus'nün Yenilmez Yaz şiirinden şu dizeyi alıntılamasıyla bitiyor: "Kışın ortasında, nihayet içimde yenilmez bir yaz olduğunu buldum."
Adı 'Kış' olan iki roman
Kavgam serisiyle tanıdığımız Karl Ove Knausgaard, Mevsimler serisinin Kış başlıklı cildinde, Dante'nin cehenneminin en iç halkasının buzlarla kaplı devasa bir göl olduğunu, burada ölülerin yalnızca kafaları yüzeyde kalacak biçimde donup buza sıkıştığını anlatıyor. Ali Smith ise, Mevsim Dörtlemesi'nin ikinci kitabı Kış'ta bambaşka bir yerden bakıyor meseleye. Romanda mevsimlerden kış. Herkesin kendi iç dünyasına döndüğü, eteklerdeki tüm taşların döküldüğü bir zaman. Kışı "Bize hayatta kalmayı öğreten mevsim," olarak tanımlıyor.
Norveç'ten iki edebiyatçı
2023 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Jon Fosse, "kış romanları" diyebileceğimiz eserlerinde insanın varoluşsal sancılarına odaklanan ve minimalist bir dil kullanarak derin duygusal katmanlar oluşturabilen bir yazar. Mesela kendi hayatından yola çıkarak yazdığı Üçleme bu anlamda Fosse'nin en dikkat çekici eserlerinden. Üç kısa romandan oluşan kitapta, bir balıkçı kasabasında yaşanan bir aşk, bir cinayet, bir ceza ve bir son anlatılıyor. Tıpkı kitabın dili ve atmosferinin hatırlattığı Buz Sarayı gibi. Tarjei Vesaas'ın Hans Christian Andersen'in Karlar Kraliçesi masalından esinle yazdığı roman dilimize şair Melih Cevdet Anday tarafından çevrildi.
Usta kalemden bir hayat
Kış Günlüğü'nün yazarı Paul Auster şöyle anlatıyor kitabı yazma sebebini: "Şimdilik hikâyelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bi r duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur." Kış Günlüğü, sıradan bir yaşamöyküsü değil, usta bir kalemden çıkmış bir roman adeta.
Kawabata ve Pamuk
Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, "ilk ve son siyasi romanım" olarak tanımladığı Kar'da Kars'a sürgün bir şairin yaşadıklarını ele alıyor. Bir başka Nobelli Yasunari Kawabata ise Karlar Ülkesi romanında tutucu bir toplumda yaşanması mümkün olmayan bir aşkı anlatıyor.
Bir acı
"İçime zehrini salıp gitti. Kimdi, neyin nesiydi? Sorup öğrenmeye hiç niyetim yoktu. Yüreğime bir bıçak saplanmıştı. Gene de sözünü dinledim. Pencerenin önünde durup ufka baktım." Edebiyatımızın en güçlü öykücülerinden Selçuk Baran'ın 1984 tarihli Kış Yolculuğu kitabı, Türkân Hanım'ın Ölümü, Temmuz, Ağustos, Eylül ve Kış Yolculuğu adlı harikulade üç uzun öyküden oluşuyor.