Sonbahar, edebiyatseverlerin yaz mevsiminin çılgın koşuşturmacasını terk ederek alacakaranlığa ve dolayısıyla okumaya döndüğü mevsim bir bakıma. Doğanın suskunlaştığı bu aylar her şeyden önce sayısız sembolizm ve duygusal derinlik içeriyor, ayrıca hüznü tetikliyor, melankoliyi derinleştiriyor. Eh, sonra belki bazılarımız için temiz bir başlangıç anlamına geliyor. Daha ne olsun? İşte eylül ayı için birkaç okuma önerisi...
BİR GİZEM BAŞYAPITI: PEKİN'DE SONBAHAR
"Bu kitap ne sonbahar'la ne de Çin'le ilgili elbette. Dolayısıyla zaman ve mekân benzerlikleri birer tesadüften ibarettir." Boris Vian, 'Pekin'de Sonbahar' romanı hakkında okuruna gereken uyarıyı arka kapağa düştüğü bu notla yapmış. 'Pekin'de Sonbahar', okuru tüm canlılığıyla "yaşayan" Paris'ten uçsuz bucaksız bir yokyer'e, Egzopotamya Çölü'ne bir yolculuğa sürükleyen ve çölde başlamış anlamsız bir demiryolu inşa projesinin ortasına birçok başkarakterle birlikte bırakıveren kurgusuyla, her seferinde daha da şiddetlenerek yeniden patlayan coşkulu bir kahkaha gibi edebiyat alanında beliriverdiğinde, edebiyat çevreleri ve eleştirmenler bunun sürekli oluşum halinde bir yapıt olduğunun farkına varamamışlardı. (Pekin'de Sonbahar, Boris Vian, Sel Yayıncılık)
ÖDÜLLÜ BİR İLK ROMAN: ÖZEL BİR ACI
"Dünyanın en çok hangisine ihtiyacı var: iyi yürekli, sıradan birine mi, yoksa yüreği buzdan, taştan yapılmış, olağanüstü bir insana mı?" 'Saf ve Oksijen' romanlarıyla tanıdığımız Andrew Miller'ın 1997'de sırasıyla Uluslararası IMPAC Dublin Edebiyat, James Tait Black ve İtalyan Grinzane Cavour ödüllerini kazandığı bu ilk romanı ona dünya çapında bir şöhret de getirdi. Hayatını İspanya, Japonya, İrlanda ve Fransa'da yaratıcı yazarlık dersleri vererek sürdüren ünlü İngiliz yazarın 'Özel Bir Acı'yı, fantastik karakterleri, titizlikle kurgulanmış tarihsel detayları, okuru aynı anda ürperten ve büyüleyen alışılmadık atmosferiyle benzersiz bir okuma deneyimi... (Özel Bir Acı, Andrew Miller, Kırmızı Kedi Yayınları)
SAİT FAİK ÇEVİRİSİYLE SİMENON
Everest Yayınları'nın Sait Faik'ten Bilge Karasu'ya, Oktay Rifat'tan Nurullah Ataç'a, Oktay Akbal'dan Tahsin Yücel'e Türk edebiyatının büyük ustalarının çevirdiği Simenon dizisinin ilk kitabı, 'Yaşamak Hırsı'nı geçenlerde yeniden okudum. 1950'de 'Geceyarısı Trenleri' adıyla tefrika edilen, kitap olaraksa ancak 1954'te yayımlanabilen romana Sait Faik'in düşündüğü ilk isim, 'Geceleri Yalnız Yatamayan Adam' olmuş. Romanın kahramanı Popinga'yı, Sait Faik'in bu romanı okumadan çok önce yazdığı 'Lüzumsuz Adam'a benzetenler de yok değil. Bırakalım Sait Faik'in Georges Simenon'u okuyup da çarpılmasının hikayesini Özdemir Asaf anlatsın: "Bir gün baktım, elinde Simenon'un bir romanı var. Eline nereden geçmişse geçmiş, Simenon'u okumuş ve beğenmiş. 'Çok iyi yazar' dedi. Kumkapı'ya indik, Kör Agop'ta oturduk. 'Bu kitabı çevireceğim' dedi, destekledim. Aradan çok zaman geçmedi, baktım çeviri bitmiş. Dedi ki: 'O kadar sevdim ki tuttum bir forma kadar okudum, sonra başladım yazmaya. Baktım, üç dört formalık yazmışım. Biraz daha okudum, gene devam ettim. Atlaya atlaya biraz daha okudum ve yazdım. Kitap bitti."
BÜYÜK BİR ŞAİRİN TEK ROMANI
Paul Valéry, "Rilke, dünyadaki tüm insanlar içinde en duyarlı, en ruh dolu olanıydı" demiş. Stefan Zweig ise, "Biz Almanya'da yaşayanlar şair dendiği zaman hâlâ Rilke'yi düşünürüz" yorumunu yapmış. Bu büyük şairin tek romanı -gerçi kendisi düzyazı demeyi tercih ediyordu- 'Malte Laurids Brigge'nin Notları' da mutlaka okunması gereken kitaplardan. Her şeyden önce hem derinlikli bir anlatı hem de büyük bir şairin iç dünyasına yolculuk... Modern şiirin büyük ustası, bir tür günlük gibi kurguladığı romanında okurunu varoluşun dehlizlerinde bir yolculuğa çağırıyor. Tanrıyla ve ölümle giriştiği yüzleşmeler edebiyat tarihinin önde gelen metinlerinden birisi.