Dünyadaki büyük şahsiyetlerin kendi halkları nezdindeki önemi kazandığı mücadelelerle bilinir.
Nesilden nesile aktarılarak gelen yazılı kaynaklar, bilgiler, efsaneler, söylenceler o kişilikleri bir anıt haline getirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet'in de Türk halkının gönlündeki yeri başkadır. Osmanlı İmparatorluğu'nu gerçek anlamda bir devlet haline getiren hiç kuşkusuz Fatih'tir.
Siyasetçi, diplomat, asker, stratejist, cesur ve kararlıdır.
Savaşları, fetihleri, kahramanlığı ağırlıklı olarak öne çıkarılmıştır. Hem yabancı kaynaklarda hem Türk tarihinde bu özellikleri, ayrıntılarıyla ele alınmıştır.
Bizans İmparatorluğu gibi binlerce yıllık bir devleti ortadan kaldırıp İstanbul gibi şehirlerin anası bir kenti ele geçirmek herkesin harcı değildir. Dünyadaki dengeleri değiştiren Fatih'ten söz ederken, ana gövdenin fethi kapsaması anlaşılır bir nedendir. Ancak o tüm bunlardan daha fazlasıdır.
Küçük yaşlarda aldığı ileri seviyede eğitimle; kültür ve sanat alanlarında da liderlik etmiştir. Kaynaklara göre; Arapça, Farsça, Grekçe, Latince ve İtalyanca bilmektedir.
Edebiyata ve kitap tutkusunun yanı sıra, coğrafya ve haritalara düşkünlüğü, matematik ve astronomiye merakı, yeni fikirleri öğrenme iştahı ölümüne kadar sürmüştür. İslam sanatı uzmanı İngiliz akademisyen Julian Raby, savaş anındaki durumunu şöyle anlatır: Fatih'in ünü hem gerçeklere, hem de hayal gücüne dayanıyordu; başlangıçta Avrupalıların gözünde Fatih Mehmed ile kültür adamı Mehmed arasında çarpıcı bir zıtlık vardı:
OSMANLI ARŞİVLERİNE GİRDİ
Orduları Kostantinopolis'i kuşattığı sırada bile, üç âlimden oluşan bir grubun, ona, aralarında antik tarihçiler Quintus Curtius, Livius ve Herodotos'un metinlerinin de bulunduğu okumalar yaptıkları söylenir. Bunlardan biri Arapça bilen bir filozof, biri Yunancada, biri de Latincede yetişmiş kişilerdir.
Akademik dünyanın kültür adamı Fatih'le ilgili bilgileri, orada burada önümüze çıkar. Ancak ağırlıklı konu, savaş, devlet yönetimi, siyaset gibi meseleler olduğu için kültürel konular ya bir makaleye sıkışmıştır ya da bir paragrafa.
'Fatih'in Entelektüel Portresi/ Merakları, Kitapları ve Kütüphaneleri' eseri, bu konudaki boşluğu doldurmak için bir kapı açıyor. Prof, İsmail E. Erünsal, bu konudaki bir makalesiyle başladığı çalışmasını kitapla taçlandırıyor.
Tarihçi Erünsal, kütüphanecilik konusunda Türkiye'nin saygın isimlerinden biri, yıllarca yetiştirdiği öğrencileriyle, ödülleri, kitaplarıyla kültür dünyamıza büyük katkısı ve emeği geçenlerden.
Osmanlı arşivlerindeki belgelerin ağırlıklı olarak kullanıldığı kitabında, Türk tarihçileriyle birlikte, yabancı kaynaklardan, seyyahlardan, diplomatların yazılarında da yararlanmış. Fatih, harap haldeki İstanbul'u fetihten sonra ayağa kaldırmak için imar çalışmaları başlatır. Bir yandan da coğrafi olarak iki kıtanın ortasındaki kentte yakışır bir şekilde Doğu ve Batı kültürlerini birleştirmeyi misyon edinir. Prof. Erünsal, bu misyonun ana hatlarını şöyle aktarıyor:
"Fatih İstanbul'u bilimsel anlamda merkez yapmak amacı doğrultusunda İslâm ülkelerinden ve Batı'dan birçok ilim adamı ve sanatkârı davet etmiş ve bizzat katıldığı ilmî tartışmalarla sarayının bir ilim meclisi hâline gelmesini sağlamış ve ulemânın hâmisi olmuştur. Bu mekânda din, felsefe ve bilim sahasında yapılan tartışmalar günümüze yazılı olarak ulaşmış olup, bu evsafıyla kendisi Doğu'da yeni bir Rönesans hareketinin müjdecisi olarak görülmüş ve özellikle Batılı yazarlar onun bu yönüne sıklıkla vurgu yapmışlardır."
Şairlerle sık sık buluşup, sohbet eden onlara aylık bağlatan hamilik yapan Fatih, Avnî mahlasıyla şiirler yazan ilk divan sahibi sultandır.
Manisa'da şehzade iken oluşturduğu kütüphanesini daha sonra Edirne'ye götüren Fatih, İstanbul'un fethinden sonra Beyazıt'taki Eski Saray'a naklettirir. Ve kütüphanenin son durağı daha sonra inşa ettirilen Topkapı Sarayı olur. Sonraki padişahların da üstüne titreyip koruduğu, zenginleştirdiği kütüphane bugünkü muazzam haliyle halen korunmaktadır. Saraydaki kütüphane dışında kendi kütüphanesi de olan Fatih'in bu özel alanı yabancılar tarafından yıllarca merak edilmiştir. Kitabın finalindeki dönemin İtalyan şairi Giovanni Mario Filelfo'nun Fatih'i anlattığı epik şiiri, yüzyıllar ötesinden her şeyi özetliyor.
Mehmet övgülerle yıldızların katına hak etmediği için çıkarılmış değildir.
Mars'ın ve beyzadelerin övgülerine mazhar olarak dünyanın dört köşesinde namı anılır.
Her ne kadar tüm dünyada Mesih'e tapınanların
Ve papalık sarayının nefretinin odağında olsa da.
Latin milleti şüphesiz nefret eder bu adamdan
Tıpkı kadim Roma'nın Hannibal'e nefreti gibi.
Nicelerinin elleri yazmayı deneyecek süsleyip püsleyerek
Yenilmez Mehmed'in bu çağda yaptıklarını.
Ve şimdi her ne kadar irademe karşı gelerek yazmış olsam da.
Düşmanı övmeye geldim istemeye istemeye.
Şüphesiz tüm bu işler sadece parası, pulu.
Karada ve denizde kum gibi askeri olan bir dehanın eseri değil.