Tarih en büyük öğretmendir, keşfedilmeyi bekler. Sloganlardan, önyargılardan uzak, objektif karşılaştırmalı araştırmalar bilinen ya da bildiğimizi sandığımız her şeyi, bambaşka bir şekilde önümüze çıkarır.
Yeni bakış açıları, kaynakların çeşitliliği başka türlü bir okuma ve değerlendirmeyi getirir; perspektif genişledikçe ortaya çıkan ürün de farkını ortaya koyar.
Vakıfbank Kültür Yayınları'nın Erken Modern Avrupa Tarihi/Esaslar kitabı, tam da bu değerlendirmenin örneği olarak gösterilebilir.
2015 yılında Erken Modern Avrupa Tarihi Rehberi başlığıyla iki hacimli cilt olarak Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan eser, Türkiye'de yedi kitaplık bir seri olarak sunulacak.
İlk kitapta, erken modern dönemde değişen, ortaya çıkan, yeniden tanımlanan dokuz olgu konu ediliyor. Her bölümü alanında uzman akademisyenlerin kaleme aldığı bu devasa külliyata 50'yi aşkın bilim insanı da destek vermiş. İngiliz Profesör Hamish Scott'un editörlüğündeki çalışma, tarih alanında uzunca süredir gördüğümüz ancak tam olarak adını koyamadığımız bir meseleyi de ayrıntılarıyla açıklığa kavuşturuyor.
Erken Modern nedir, neyi kapsamaktadır, hangi dönemleri ele almaktadır. Editör, uzun sunuş yazısında Erken Modern'in ortaya çıkışını kaynaklar, araştırmalar, tartışmalar ve beslendiği akımlar, kitaplar ışığında tarif ediyor.
"Modern dünyayı tanımlayan tarihsel, toplumsal ve zihni değişimlerin ayak seslerinin bu dönemde duyulduğu ya da birer ikişer belirmeye başladığı yüzyılların" yani 14 ile 18. Yüzyılın sonuna kadar dönemin temel alındığı kitap, "Avrupa neresidir, nereden başlar nereye kadar uzanır?" sorusuyla başlıyor. Değişen coğrafya biliminin Avrupa'nın sınırlarını nasıl tanımladığını ele alıyor.
Hava, iklim ve çevrenin tarihsel şartları bölümünde toplumlar üzerindeki etkisi;
Hastalıklar ve Tıp da tedavi yöntemleri, halk sağlığı; Tarihsel Demografi de nüfus yapısı ve evlilikler; Zaman'da mekanik ve modern saatler, iletişim, fabrika ve takvim zamanları; Ulaşım ve İletişim de seyahat, posta ağları, gazeteler; Diller ve Okuryazarlık da yerel ve bölgesel diller, ulusal dillerin ortaya çıkışı, edebiyat; Matbaa ve Matbuat da kitap basımı ve okuma ilişkisi; ve nihayet 'Bir Bilgi Devrimi Oldu Mu' sorusuyla öğrenim, ticaret, yönetim ve toplumda bilginin nasıl kullanıldığı özgün araştırmalarla ele alınıyor.
OSMANLI OLMADAN AVRUPA TARİHİ OLMAZ
Dünyanın son yıllardaki gündemi artan sıcaklar, kuruyan göller, eriyen buzullar, azalan yağışlar, göçler, hastalıklar, kıtlık olunca çevre ve iklim tarihçiliği özel olarak ele alınmayı gerektiriyor. Birkaç nedenden;
1970'lerdeki ekolojik hareket ve çevresel tarih farkındalığının artmasıyla büyüyerek genişleyen bu alan günümüze de ışık tutuyor, diğeri de bilimsel. Yazarın dediği gibi, "çevresel tarih hâlâ 'tarihsel araştırmaların en üretken ve en yenilikçi alanlarından biridir." Erken Modern zamanlarda, savaşla iyice artan yüksek iklimsel stres dönemleri Avrupa'nın toplum ve ekonomileri üzerinde felaket ölçüsünde etkiler yaratmış, kargaşa ve ayaklanmalara yol açmıştır. 16. yüzyılda Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, İskoçya, Avusturya, Finlandiya, İsveç ve Rusya kıtlık, salgın hastalık, din savaşları ve gıda kriziyle boğuştu. O dönem "Karışıklıklar Zamanı" olarak adlandırıldı.
Güney Avrupa yani atalarımızın toprakları Osmanlı'da o dönem zor günler geçirdi. Tarihçi Sam White 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşan krizde iklimin oyandığı rolü ayrıntılı bir biçimde göstermektedir:
"Doğu Akdeniz 1590'lı yıllarda son 600 yılın en uzun kuraklığına sahne oldu ve bu durum açlık felaketine yol açtı. Aynı tarihlerde besi hayvanlarını etkisi altına alan bir hastalık Anadolu, Balkanlar ve Kırım'daki küçük ve büyükbaş hayvanların büyük bir bölümünü yok etti. Habsburg İmparatorluğu'yla çetin bir savaşa tutuşan Osmanlı Devleti zaten açlıkla boğuşan köylüye yüksek vergiler salarak, Anadolu'da Celâli İsyanları büyük bir ayaklanmayı tetikledi. Bir kez daha hortlayan Küçük Buzul Çağı kıtlığı ve soğuk yaygın şiddeti, göçü ve açlığı daha da körükleyerek 1600'lerin başlarında Osmanlı taşrasında nüfusu azalttı." Osmanlı bahsinden yola çıkarak önemli bir noktanın da altını çizmek gerekiyor. Kitapta, Erken Modern Avrupa'nın tanımı yapılırken iklim örneğindeki gibi Osmanlı'da hak ettiği yeri alıyor:
"Bu dönemlendirme aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nu bir Avrupa devleti haline getiren Güneydoğu Avrupa'daki ilk Osmanlı fetihlerini de kapsamaktadır." Türk tarihçiliğinin büyük isimleri Prof.
Halil İnalcık ve Prof. İlber Ortaylı'nın dediği gibi "Osmanlı olmadan Avrupa tarihi eksik kalır." Özetle; bu değerli ve çok emek verilmiş çalışma daha ilk kitapta yeni ufuklar açıyor.