Dünyada milletlerin tarihleri boyunca önemli saydıkları bazı olaylar vardır. Bu olaylar, kimi zaman bir göç olur, kimi zaman bir yıkım, kimi zaman bir savaş olur... Türk tarihinde ise hangi boyuttan bakarsanız bakın önemli olayların sayısı bir elin parmaklarını her zaman geçmiştir. İşte bunlar içinde tarihimizi şekillendirmesi, bir millet kimliğinin oluşması bakımından değer ifade eden en önemli olay Çanakkale Savaşlarıdır.
Milletimizin sayısız şan ve şerefle dolu olan geçmişinin en parlak sayfası kabul etmemiz gereken Çanakkale savaşları, insan gücünün ve inancının tarih yazdığı savaşlardır.
Yazarlarımızın çoğu, Çanakkale Savaşlarını bizim gözümüzden, bizim askerimizin sevinç, keder, korku ve hüzünleriyle anlatmayı tercih etmiştir. Ama bir şey bilinmektedir ki karşı tarafta savaşanlar da birer insandır ve onların da geride bıraktıkları bir aileleri, özlemleri, korkuları, hüzün ve kederleri vardır. Tüm eserlerinde önce insanı anlatan, düşünce, ideal ve ideolojiye insanı kurban etmeye asla yanaşmayan Yunus Koşar, son romanı 'Joseph'in Yakarışı'nda yine zor olanı tercih ederek Çanakkale'yi karşı sahadan anlatmaya soyunmuş.
10 bin kilometre öteden çıkıp geldiği ve ne için burada bulunduğundan emin olmadığı bu topraklarda daha sahile adım atarken ölümü tadan Joseph'in insani varlığını öne çıkararak ve düşman diye yaftalamadan anlatmak hiç de kolay olmasa gerek. Bunun için empati duygusunun güçlü olması, iyi bir araştırma ve inceleme gayretinin bulunması ve bir ömür insanı tanımak için özel bir emeğin sarf edilmesi gerekir.
Yunus Koşar, kurşunu göğsünde hissettiği andan itibaren bir insan olarak karşımıza çıkarılan ve bizde karşılıksız bir acıma duygusu uyandıran Joseph'in hikâyesini derin bir psikolojiyle vermeyi daha ilk sayfalardan itibaren başarıyor.
Bu eserin, birçok değerli edebi vasıflarının yanında belki de, en önemli vasfı kendisi ölümün ne olduğunu ve nasıl hissedildiğini bizzat tatmamış birinin ölmek üzere olan İngiliz bir askerin son anlarını bu denli derinlikli anlatabilmesi ve okuyucuya bunu hissettirebilmesidir.
PARAZİT
Profesör Gilroy bilimin kurallarına sıkı sıkıya bağlı, zeki bir genç adamdır. Ardı ardına katıldığı hipnoz deneyleri sonucunda Bayan Penclosa'nın iradesi Gilroy'un aklına bir parazit gibi yerleşecektir. Büyük şüpheci Gilroy hararetle reddettiği olguların aracılığıyla yaşlı Penclosa'nın elinde bir kuklaya mı dönüşecektir? Arthur Conan Doyle 1894'te kaleme aldığı Parazit müthiş bir roman.
ANNEMİN KASETLERİ
Erkeklerin ve çocukların canına kasteden bir lanetin gölgesinde, sadece kadınların hayatta kaldığı bir köyde, mucizevi bir şekilde yaşama tutunan iki çocuğun hikâyesi bu: Yedi yaşındaki ikizler Bayram ve Seyran, anneleri Zêre'nin bir teyp ve kasetlerle yarattığı ritüellerle Tabaa'nın lanetine direnirken, kadınlar köyünün her bir sakini geçmişiyle yüzleşir suçluluk ile masumiyetin kimde kalacağı belli değildir.
GENÇLİK
Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad, sonradan öğrendiği İngilizceyle yazdığı eserlerle klasikler arasına girmiş; Virginia Woolf, James Joyce, Graham Greene, George Orwell ve Ernest Hemingway gibi birçok büyük yazarı etkilemiştir. 'Gençlik' de, yazarın 20 yıllık denizcilik tecrübesini yansıttığı hikâyelerinden biri. Conrad bizi bu kez, ilk kez Doğu'ya yolculuk yapan denizci Marlow'un dünyasına götürüyor.
"BELKİ DUYULUR SESİM"
'100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'nın ikinci cildi 1950-1980 arasının izlerini sürüyor. Derya Bengi ile Erdir Zat'ın birlikte kaleme aldığı kitap, Türkiye'de çok partili demokrasi deneyiminin ilk 30 yılından, bir yapboz tarihinin kıyılarından sesleniyor. Kitabın adı şarkıdaki bir dizeden, geliyor. Şarkıda yeryüzünde yıldızlar kadar yalnız diye tasvir edilen bu insanlar kimlerdi?
BİN YILIN AŞKI
Tokyo Üniversitesi'nde Fransızca profesörü olan Sen-nen kendisi gibi opera sevdalısı Fransız Mathilde ile evlenerek Paris'e yerleşir. Çok geçmeden, bu aşkın iki meyvesi olur: Kızları Émilie ve Figaro'nun Düğünü operasına duyduğu tutku. Eşi Mathilde'in amansız bir hastalığa yakalanmasıyla, Sen-nen hayatın acı tatlı tüm tesadüflerini insanlığın evrensel anadili olan müzik aracılığıyla yaşamaya başlar.
SENCER İLE YUSUFÇUK
2009 yılında çıkan beşinci öykü kitabı 'Sencer ile Yusufçuk'ta şiirsel bir dille büyülü masallar kuruyor Faruk Duman. Öykülerin her biri kendine özgü dünyaları, kişileri ve çağdaş anlatılardan geleneksel hikâyelere bağlanan yapılarıyla dikkat çekiyor. Yazarın biçimsel arayışlardaki yetkinliğini ve yenilikçi tavrını öne çıkaran özgün bir kitap, 'Sencer ile Yusufçuk'. Öykü severler kaçırmasın.
EVİNE DÖNEMEYEN ADAM
'Limon Yağmuru' (2014), 'Anlatamıyorum' (2017) kitaplarıyla adını duyuran Emrah Öztürk'ün üçüncü öykü kitabı 'Evine Dönemeyen Adam'. Kişileri çevreleyen zamanla mekânın, eylemleri belirleyen eşyayla doğanın güçlü anlatımı göze çarpıyor öykülerde. Özellikle "Rüya Hanım'ın Günlüğü" öyküsünde mutluluk, özgürlük ve benlik arayışını zehirleyen ihanet ve suçluluk duygusu öne çıkıyor.