1971, 1972 ve 1973... Üst üste üç edebiyat bombası ... Parasız Yatılı, Kuşatma ve Benim Sinemalarım... Ve sadece iki sene sonra Kırk Yedililer. Geçmişin izlerini de taşıyan, yepyeni bir dil. Yeni bir ekol... Bolca melankoli... Sosyal olana şiirsel ve sade bir bakış... Dönemin eleştirmenleri 'Füruzan Olayı' demişlerdi... Ne kadar haklılardı. Türk edebiyatının taş gibi kalemlerinden Füruzan ve edebiyatını daha iyi anlatılamazdı... Türk öyküsünde bir dönemeçti Füruzan. Tabii 70'ler değildi onun dönemi, sadece... Sonrasında gelen Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir, Sevda Dolu Bir Yaz ve Berlin'in Nar Çiçeği'nin edebiyatımızda açtığı kapıları, o kapılardan giren yazarlar ve okurları kim yok sayabilir!
90 yaşındaki edebiyat çınarı, yıllar sonra roman derinliğinde üç öyküsünün yer aldığı Akim Sevgilim'le okurunu sevindiriyor, Türk edebiyatını onurlandırıyor... Kitaba adını da veren öykü 'Akim Sevgilim', teyzeleri Mihriban ile Keriman arasında kalmış Gönül adlı kızın gözünden Cumhuriyet'in ilk yıllarında Erenköy'de bir köşkün yaşantısını anlatıyor. Üç kız kardeş arasında yaşanmış kıskançlıklar, çatışmalar ve kırık bir aşkın hikayesi... Sesi Olmayan Türkü'de ise Füruzan, masalsı bir güzel kızın yitimiyle yakılmış bir türküyü hikaye ediyor. Burada Füruzan'ın derin esin kaynaklarından biri olan göçmenler giriyor sahneye. Varnalılar. Çok iyi bildiği göçmenlerin dünyası yeniden ortaya çıkıyor böylelikle. Varoşlarda da kitabın üçüncü ve son öyküsü. Füruzan'ın 'kentlerin kenti' diye andığı bir büyük kentin çöplüğündeki barakada yaşayan bir adamla oğlunun çaresizliğini anlatıyor yazar. Yoksulluğun hem ruhu hem genzi yakan kokusunu okurlarına hissettiriyor.