Aşağıda iki bizden, üç de dünya edebiyatından aşk romanı karakteri yer alıyor. Gerçi eksik kalmaya mahkum bir liste bu aslında, zira aşk romanlarının unutulmaz karakterlerini sayıyla sınırlamak imkansız. Ben sadece denedim diyeyim, yoksa 'Leyla ile Mecnun'dan 'Romeo ile Juliet'e, 'Doktor Jivago'dan 'Kolera Günlerinde Aşk'a, 'Tehlikeli İlişkiler'den 'Masumiyet Müzesi'ne uzayıp giderdi yazacaklarım.
ELİZABETH BENNETT (GURUR VE ÖNYARGI)
KENDİ ÖN YARGILARIYLA SAVAŞAN KİRPİ!
Bu kitapta Jane Austen'ın hınzır mı hınzır dilinden iki kirpinin birbirlerine sarılmak için kendi dikenlerini terbiye etme, etkisiz hale getirme hikayesini okuyoruz aslında. O sinir bozucu soğukkanlılığıyla Mr. Darcy nefis çizilmiş olsa da 'Gurur ve Önyargı'nın esas büyüleyici karakteri Elizabeth Bennett. Elizabeth, dürüstlüğü, parlak zekası ve kuralları sorgulama cesaretiyle kazanıyor kalbimizi. Toplumun idealleriyle onun hayalleri uyuşmadığında bunu dile getirmekten, yüreğinin götürdüğü yere gitmekten de çekinmiyor.
HEATHCLIFF (UĞULTULU TEPELER)
EHLİLEŞMESİ MÜMKÜN OLMAYAN BİR YABAN ADAMI
Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Heathcliff, onu evlat edinen ailenin kızı Catherine'e karşı obsesif bir aşk beslemektedir ancak bu aşkın mutlu bir sona ulaşması, her şeyden önce sınıfsal farklılıklar yüzünden imkansızdır. Geleneksel aşk romanlarında erkekler çoğu zaman duygusuz, sevgisiz ve tehlikeli çizilirler ama zamanla sevmeyi ve sevilmeyi öğrenir, finalde de lokum gibi yumuşacık olurlar. Buradaysa Heathcliff'in nefreti ve öfkesi her sayfada daha da artıyor ve trajik son kaçınılmaz hale geliyor.
ANNA KARENİNA (ANNA KARENİNA)
YAZARINI KENDİNE AŞIK EDEN KAHRAMAN
Yazarı Lev Tolstoy'a inanacak olursak, tombul mesela, ayva tüyü bıyıkları var. Gene de bu kusurları zihnimizde çok güzel ve cazibeli bir kadın olarak yer etmesine engel olmuyor. Anna'yı büyüleyici kılan tek tek sıradan denebilecek parçaları değil, Tolstoy'un ona biçtiği kader zira. Başka bir deyişle tutkuları, arzuları, hayal kırıklıkları, seçimleri, verdiği tepkiler, sorduğu-sormadığı sorular, yaptığı-yapmadığı şeyler ve elbette hepsini çerçeveleyen o kahredici final...
MÜMTAZ (HUZUR)
BİZZAT YAZARININ KENDİSİ!
Mümtaz'ın bizzat Tanpınar olduğu daha önce çok yazıldı. Yazanlardan biri de değerli edebiyatçı Selim İleri idi. İleri, 'Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun' adlı romanında Tanpınar'la upuzun bir sohbete girişti ve hayranı olduğu Tanpınar'a şunları söyledi: "Mümtaz'ın siz olduğunuza dair kanıtlar: Kargacık burgacık, çarpık çurpuk el yazınız. El yazısı Mümtaz'ın da öyle. Bir dönem Emirgan'da oturmuşsunuz. Mümtaz'ın evi de Emirgan'ın arka taraflarında. Hem siz hem de Mümtaz 'pitoresk köşelere' düşkünsünüz... Bilirkişiler sıraya giriyorlar; 'Huzur'un 'otobiyografik' olduğu, romanda bol bol kendi yaşantılarınızı -aslında karşılıksız kalmışkendi aşkınızı, kendi sorunlarınızı anlattığınız biliniyormuş... Mümtaz ille sizsiniz..."
BİHTER (AŞK-I MEMNU)
LİMONLUĞA DÜŞEN YILDIRIM
Yalıda hayat tekdüze, engebesiz ve tehlikeden uzak; dışarısı zaten yok. Yakışıklı Behlül ara sıra "çiçek toplamaya", yani yeni vücutlar ve kalpler fethetmeye gidiyor ama hepsi bu kadar. Gidiyor ve hiç değişmemiş olarak geri dönüyor. Dolayısıyla Adnan Bey'in yalısı hep tertemiz, hep çok tertipli kalıyor. Tenselliği, şehveti, ihtirası simgeleyen Bihter'in gelişi işte bu yüzden her şeyi altüst ediyor, ortalığı savaş alanına çeviriyor ve ilişkilerin seyrini değiştiriyor... Tanpınar'ın deyişiyle, "limonluğa düşen yıldırım gibi" giriyor yalıya Bihter ve can sıkıntısının yerini arzu, keder, korku, kıskançlık, öfke alıyor.