"78 yıllık bir ömürden, Büyükada'nın belleğine bir armağan..." diye not düşmüş yazar Ahmet Tanrıverdi kitabı için. Elbette bu üç noktayı boşa koymuş değil. Zira az sonra tanıtacağımız Everest Yayınları'ndan çıkan 'Hafıza Çekmecemde Biriktirdiklerim' isimli kitabı, ilk eseri olmadığı gibi sonuncu da olmayacak. Usta şair Ataol Behramoğlu bir şiirinde; "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" diyor ya, Tanrıverdi de, doğup büyüdüğü Büyükada'yı merkezine alıp hayatından bazı kesitleri okuyucularıyla paylaşıyor. Önce bir parantez açarak, Tanrıverdi'nin çocukluğunun en ufak detaylarını bile hatırlamasına şapka çıkaralım. Sonra da bu muhteşem hafızanın sırrını bizzat yazardan okuyalım: "İlkokul birinci sınıfı bitirince babam bana İş Bankası'nın küçük cep ajandasını verip her günümü yazmamı istedi ve akşamları kontrol etti. Bir gün yediğim dayağı yazmadığımı görünce, 'Onu da yazacaksın' dedi. 77 yaşımda hala güncelerimi tutuyorum. Yoksa kitaplarım nasıl sizinle buluşurdu." Adaların çok kültürlü yapısının nasıl bir zenginlik olduğunu da, yazarın çocukluk hatırasında görüyoruz: "Kadir Gecesi camiye gayri müslimler de gelir, ben de onların din değiştirdiğini sanırdım. Anneme bunu söyleyince 'Biz nasıl Noel'de kiliseye gidebiliyorsak, onlar da camiye gelebilir. İbadethaneler Allah'ın evidir' demişti." Kitapta elbette tatsız hatıralar az değil. Bunlardan biri de 27 Mayıs 1960 darbesi. Tanrıverdi, başta başbakan Adnan Menderes'in yargılandığı Yassıada'daki mahkemeyi izlemeye giden anne ve babasının hissiyatını şu cümleyle aktarıyor: "Babam Yassıada dönüşü küçük dilini yutmuş gibiydi. Sanıklara kötü muamele yapıldığına şahit olmuşlardı annemle. 'Bu adamlar bir dönem devleti temsil ediyordu' diye tepki gösterdi ve bir daha Yassıada'ya gitmedi." Adalar denince akla gelenlerden biri de Lefter Küçükondonyadis'tir. Elbette Büyükada'da doğup büyümüş Tanrıverdi'nin de efsane futbolcu ile bir ilişkisi olmuş. Hem de ne ilişki? Ordinaryüsun Fenerbahçeli olduğunu söylemeye gerek yok. Beni kitapta en çok şaşırtan Tanrıverdi'nin Galatasaray'da Gündüz Kılıç tarafından A takıma alınacak düzeyde bir futbolcu olması. Ancak Lefter'in ona bir maçta "Duvardan seni ispatulayla temizleyecektim" demesi ve Gündüz Kılıç'ın ısrarına rağmen futbola devam edememesinin arka planını kitaba bırakmak istiyorum. Adalar'dan bahsedip de 1964 sürgününden bahsetmemek olur mu? Yazar Tanrıverdi, kendisinin de bizzat tanık olduğu olaylara eserinde yer vermiş. Sürgünün detaylarını kitapta okuyunca insan yine filler tepinmiş, çimenler ezilmiş diyor. Başlık olarak seçtiğimiz, 'yolunuzda güller açsın' ifadesine gelirsek... Fıstık (Bu lakabın hikayesi de kitapta) Ahmet Tanrıverdi giriş yazısında şu ifadeyi kullanmış: "Yeni neslin 'kendine iyi bak', bizim neslin 'Allah'a ısmarladık' şeklindeki ayrılık sözleri yerine, Gagavuz Türklerinin 'yolunuzda güller açsın' vedasıyla bu kitabımın belli bir zaman aralığına ışık tutacağını düşünüyorum." Bitirmeden bu kitapta Salah Birsel'in de katkısı var. Nasıl mı? O da kitapta...