90'lı yıllar... Ankara'da Büyük Dershane'de felsefe öğretmenimiz ders anlatırken, sıklıkla hayata, aşka, kitaplara dair ufuk açıcı sözler söylerdi. Çok tesiri olurdu genç dimağımızda bu sözlerin. Teneffüslerde söylediklerini tartışırdık arkadaşlarla... Sonra üniversiteyi kazanıp İstanbul'a gelince bir gün Cağaloğlu'nda rastladım öğretmenime. Yazdığı roman dosyasını teslim etmek için bir yayınevine geldiğini söylemişti. O zaman anladım, bir meseleyi anlatırken verdiği referansların çeşitliliğinin nedenini. O öğretmenim yazar Gürsel Korat'tı... Sonrasında yollarımız çok az kesişti. Maalesef öğretmen-öğrenci ilişkimiz devam edemedi. Ama Gürsel Hoca'nın sadece öğretmen olmadığını, aynı zamanda yazar olduğunu da öğrenmiştim. Sürprizli bir kişilikti. Sonradan gazetecilik yaptığını da öğrendim. Yani meslek büyüğümdü ben gazeteciliğe başladığım zaman. Bunun ötesinde Marmara, Gazi, Kadir Has, Hacı Bayram Veli gibi üniversitelerde dersler veriyordu. Yani akademisyen tarafı da vardı. Lakin bende Gürsel Korat'ın öğretmenliği hep öndeydi. Çünkü çok şey öğretmişti bana ve arkadaşlarıma. Gürsel Korat'ın 2010'larda yayımlanan deneme kitabı 'Kristal Bahçe'nin genişletilmiş baskısı şimdilerde Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı. Kitabı okurken nedense hep o Ankara'da ders anlatan Gürsel Hoca'nın sesi geldi kulaklarıma. Dingin hali ve hafif davudi sesiyle sanki karşımdaydı. Yazarlıktan, yazıdan, felsefeden, resimden, sanattan, eleştiriden, okumaktan, kitaplardan bahsediyor kitabında. O bahçeden hiç çıkasım gelmedi. Kristal Bahçe'nin içinde sanki özel bir misafir gibi hissettim kendimi sayfaları çevirdikçe. Yazı yazan, eleştirmenlik yapan, kültür, sanat ve kitapların dünyasında hem mesleki hem de kişisel olarak dolaşan bir insan olarak Gürsel Hoca'nın ya da yazar Gürsel Korat'ın dertlendiği ya da ele aldığı meseleler, kafamda sürekli öyle ya da böyle kurcaladığım konular.
Bunun için yine zihnimi açtı Gürsel Hoca ve yıllar öncesinde olduğu gibi yine birçok şey öğretti bana. Yazı ve düşün dünyasına ilişkin kavramları ve olguları, bazen yazarları kendi bağlamından koparmadan kendince ele alıyor Gürsel Korat kitabında. Kah Stendhal'dan, Thomas Moorre'dan dem vuruyor kah Tanpınar'dan ya da Oğuz Atay'dan. Bazen edebiyatın ütopya ya da tarihle ilişkisini sorguluyor, bazen köy romancılığını irdeliyor. Anlatı geleneklerimizi, okuma alışkanlıklarımızı, yazarın bir roman ya da öyküyü yazarken kullandığı teknikleri, ideolojilerin edebiyata etkisini yani türlü türlü konuları ele alıyor, bir yazar ve edebiyatçı samimiyeti ve içtenliğiyle. Malum günümüz dünyasında bir meseleyi adabıyla tartışmak o kadar da kolay değil artık. Çünkü tartışmalar fikirlerin çarpıştırılması için değil, adeta tribünlerden alkış almak için yapılıyor. Hal böyle olunca da ezber söylemleri kim yüksek sesle söylüyor ve daha çok alkış alıyorsa o haklılığını ilan ediyor. Bazen de insanlar birbirini yaftalayarak, yargıçlık yaparak çirkince üsluplarla haklılığını göstermek istiyor. Tüm bu curcuna içinde de bir meseleyi etraflıca tartışmak zorlaşıyor. İşte 'Kristal Bahçe' adabıyla tartışma nasıl yapılır onu da hatırlatıyor bize. Gürsel Korat kendi yazarlık birikimi, hayat tecrübesiyle ve sakin üslubuyla kavramları, olguları tartışmaya açıp kendi fikirlerini ortaya koyarken haklılığını ispat etme derdinde değil, okuru da o ele aldığı konulara ilişkin tartışmanın içine çekmek. Tartışmaların çekirdeğinde fikirler var. Sizin de fikirlerinizi ortaya koymanızı bekliyor... Bunu da büyük bir nezaket içinde yapıyor. Özlenen bir durum bu herkes için galiba... Neticede 'Kristal Bahçe'ye şu zamanda girmek büyük bir lüks. Ve bize bu lüksü yaşattığı için Gürsel Hoca'ya çok teşekkür ederim.
İLK ROMAN ÖDÜLÜ ELİF DEMİREL'İN
Everest Yayınları'nın 2006'dan beri yeni yazarlar keşfetmek amacıyla başlattığı İlk Roman Yarışması'nın önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorum. Çünkü ilk kitabını yayımlatmak demek yazarlar için bazen çileli bir serüvene dönüşebiliyor. Bu yıl yarışmada Elif Demirel 'Geceden Beri' romanıyla birinci oldu. Asuman Kafaoğlu-Büke, Bahriye Çeri, Gülfem Pamuk, Irmak Zileli ve Zekiye Antakyalıoğlu'ndan oluşan jüri, kararını oybirliğiyle almış ve şöyle bir gerekçe yazmışlar: "Batıl ile aklı, masal ile gerçeği, geçmiş ile bugünü güçlü imgelerle yoğuran, günümüz insanının kaygılarına, sırlarına ve karanlık yanlarına büyülü gerçekçiliğin penceresinden aynalar tutan ve her bir aynasını çiçeklerle bezeyen özgün bir roman. Yazar, doğaya ve insana saygılı anlatısı, güçlü dili ve sıradan olanı sıra dışı kılma becerisiyle bu ödüle layık bulunmuştur." Bu gerekçe 'Geceden Beri'yi okumak için sabırsızlığımı daha da artırdı. Çünkü geçen yılın ilk roman ödülünü kazanan Devrim Koçak'ın 'Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler'in tadı hala dimağımda...