Osmanlı, Balkanlar'da yüzyıllarca kaldı, fethettiği yerlere damgasını vurdu. İslam medeniyetini, Anadolu kültürünü götürdü. Mührünü sağlamlaştırmak için Müslüman tebaasını oralara taşıyıp iskan ettirdi. Payitaht (başkent) İstanbul başta olmak üzere, İzmir, Kahire, Beyrut, Belgrad, Şam gibi şehirler imparatorluğun yönetim, ticaret ve kültürel merkezleriydi. Özellikle liman kentleri ekonomik olarak çok önemliydi. Selanik ve bir ada olan Girit de Osmanlı'nın gözde bölgeleriydi.
Yunanlı hukukçu, tarihçi ve sosyolog Meropi Anastassiadou, 'Selanik/Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri/1830-1912' adlı Alfa Kitap'tan çıkan kitabında, imparatorluğun çok dilli, çok dinli dönemine odaklanıyor.
"İmparatorluğun diğer şehirlerinin çoğu gibi Selanik de bir mozaikti" diyor ve ekliyor: "Kentin göbeğindeki çarşıda, Ortodoks Rumlar, Müslüman Türkler, Mühtediler, Sırplar, Bulgarlar, Gregoryen Ermeniler, Arnavutlar ya da Çingeneler ve özellikle de Sefarad Yahudileri yan yana görünürdü." Bir Selanikli olarak geçmişin izlerini arıyor; sokaklarını, meyhanelerini, limanını, sosyetik muhitlerini, orta sınıfın takıldığı yerleri, caddelerini, mahalleleri, kalesini, bulvarlarını, tarihi yerlerini, kiliseleri, müzelerini her bir köşesini bildiğini ancak bir şeylerin eksik kaldığını vurguluyor.
Sonra da bir tarihçi ve akademisyen olarak da soruyor: 500 yıl boyunca burada olan Osmanlı neden görmezden geliniyor?
Balkan Savaşı'yla başlayıp, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'yla devam eden yılların sonunda şehrin mozaiği giderek seyrekleşiyor. Yunanistan'ın kontrolüne geçen şehirden en büyük göçe zorunlu olarak Müslümanlar çıkıyor. Ardından kanlı hesaplaşmalarla Bulgarlar. 2. Dünya Savaşı'yla birlikte iyice azalmış Yahudi nüfus da eriyor. Yazar tam da bu noktada kitabının amacını özetliyor:
"Yıkık minareler, çıkartılan sokak levhaları, terk edilen binalar, şehrin Yunanlılaştırılmasına dair yasal tedbirler. Tarihçiler de bu duruma katkıda bulundular. Eğer bugün Bizans Selanik'ine dair yapılan çalışmalar binlerce ise Osmanlı dönemine ait araştırmalar da o kadar azdır... Son zamanlarda Yunanistan ve diğer ülkelerdeki şair, romancı, kent uzmanı, tarihçi gibi bir kısım aydın kişiler bu unutma eğilimine karşı gelmektedirler. Eser, gösterilen bu kolektif çalışmaya katkıda bulunmak ve Selanik'in 1912'ye kadar bir Osmanlı şehri olduğunu, çoğunlukta olan Yahudi unsurunun ve Bizans'ın mirasçısı olan Ortodoks Yunan unsurunun yanı sıra sadece idare ve orduda değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta da Türk unsurunun var olduğunu unutmak isteyenlere bunu unutmamalarını hatırlatmak amacındadır."
HER ŞEY KAYIT ALTINDA
Yazar, şehrin idari yapılanmasına, yönetimine, ekonomik yaşamın mekanizmalarına, toplumsal örgütlenmesine, renkli demografik dokusuna Osmanlı'nın damga vurduğunu belirterek, o izlerin peşine düşüyor.
Yaptığı araştırmalar doğal olarak Osmanlı'nın hüküm sürdüğü geniş bir coğrafyayı kapsıyor.
Kitabın bilgi, belge, yaşanmışlık kokan içeriğinin kaynağı da baş döndürücü: Selanik Makedonya Tarih Arşivi, Selanik Üniversitesi Kütüphanesi, Kudüs Ben-Zui Enstitüsü, Türk Tarih Kurumu, İstanbul Belediye Kütüphanesi.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Versay ve Paris milli kütüphaneleri, Doğu Medeniyetleri ve Dilleri Enstitüsü, Fransız Dışişleri Bakanlığı ve Nantes Diplomatik Arşivi ile Lazaris Ailesinin Özel Arşivi ve Dünya İsrail İttifakı Arşivleri...
Özellikle muazzam bürokrasisiyle her şeyi kayıt altına alan Osmanlı'nın Salnameleri, Şeriye Sicilleri, Tereke ve Vakıf Defterleri kitabın ana malzemelerini oluşturuyor.
Müslümanlar basma, çorap ve peştemal üretiminde; Hıristiyanlar kürk, kebe, çarık, papuç üretiminde; Yahudiler ise çuha, hazır giyim, havlu üretimi ve terzilikte yoğunlaşır. Müslümanlar boza, helva ve leblebi yapımında, debbag ve sarraç gibi mesleklerde; Hıristiyanlar helvacı, leblebici, börekçi, bahçıvan, meyhaneci, şerbethaneci, tabib, bezirci gibi mesleklerde; Yahudiler un, üzüm, kümes hayvanı, tütün, kahve, limon, tatlı ve şeker satıcılığında, cam işçiliği, parfüm üretimi, saatçilik, kuyumculuk, kitapçılık, tenekecilik gibi mesleklerde çoğunluğu teşkil etmektedir.
Kozmopolit şehir Selanik, Tanzimat Fermanı'yla birlikte Osmanlı'nın ticaret ve kültürel atılımında büyük gelişmeler gösterdi. Yeni fikirlerin doğduğu, tartışıldığı, hayata geçirildiği modernleşmenin merkezi oldu.
Yunanlı tarihçi, şehrinin tarihini neredeyse dünyanın dört bir yanında ararken bizlere de soruyor?
Mustafa Kemal'in doğduğu, 1908'deki ikinci anayasanın beşiği, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin gibi Türk milli edebiyatının laboratuvarı Selanik, Türkler'in kalbinde önemli bir yer tutar. Selanik, yayınlarda politik ve kültürel tarihiyle sık sık yer alır. Ancak Müslümanlar'ın yaşamını gösteren çalışmalar eksiktir.
ÇAĞIRDIN GELDİM GİRİT
Selanik gibi Osmanlı'nın uzun yıllar hakimiyetinde kalan Girit Adası'nın tarihini değerli akademisyenler Prof. Dr.
Ayşe Nükhet Adıyeke ile Dr. Nuri Adıyeke'nin kaleminden okuyoruz. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan 'Osmanlı Dönemi-Kısa Girit Tarihi', 30 yıllık bir çalışmanın ürünü. Suyun iki tarafındaki araştırmacılar, akademisyenler, tarihçiler Selanik'te olduğu gibi Girit'in Osmanlı geçmişinin izlerini sürüyor.
Tarihçi çiftin, Girit üzerine ortak ve ayrı olarak yazdıkları birçok kitabı var.
Önsözde vurguladıkları gibi; Girit kültürü kendine özgüdür.
İçinde, eski dönemlerden Miken, Minos, Roma, Hellen, Bizans ve biraz da Arap kültürü barındırır.
Ortaçağ ve hemen sonrasında, bu kadim kültürün üstüne kalın bir Venedik kültürü katmanı eklenmiştir. Bu senteze son olarak da Osmanlı kültürü katıldı. Bütün bunlar Akdeniz mirasının özgün bir parçası haline gelen Girit kültürünü oluşturdu.
Bu kültürün Osmanlı dönemini ayrıntılı olarak ele alan kitap, Giritli Müslümanlar'ın adadaki yaşamlarını ve nihayet, Yunanistan'a ilhakıyla acılı ve zorlu süreci de aktarıyor. Kitapın girişinde yer alan ikinci kuşak Giritli bir ailenin çocuğu Prof. Dr. Ayşe Lahur Kırtunç'un şiiri, Ege coğrafyasında yaşananların hüznünü özetliyor:
Çağırdın geldim, Girit! geri getiremedim türbeden giden kemikleri bakarım Resmo'nun eski evlerine acaba hangisi, hangisi diye.
Vazgeçtim evi barkı aramaktan o arabadan inip herkese sarılan çizmeli Giritliyi görünce, umurunda değildi trafiği tıkamak adamın ruhu işte o aradığım evi taşıyordu üstelik dedeme çok benziyordu.