Türkiye'nin dünya çapında tanınan araştırmacı yazarlarından Murat Bardakçı her defasında kendini "tarihçi" olarak görmediğini söyler. Ama kendisi Türkiye'nin en önemli 'tarih gazetecisi'dir. İğneyle kuyu kazar mevzu tarih olduğunda... Turkuvaz Kitap etiketiyle yayınlanan 'Talat Paşa'nın Evrak-ı Metrukesi' adlı kitabı da yine eşsiz bir çalışma...
Kitap, 1915'teki Ermeni tehciri konusunda tehcirin mimarı Sadrazam Mehmed Talat Paşa'nın özel arşivinde bulunan ve ilk kez bu kitapta yayımlanan belgelerden meydana geliyor. Paşa, tehcir öncesindeki Ermeni nüfusu, kaç Ermeni'nin nereden nereye gönderildiği ve tehcir sonrasındaki Ermeni nüfusunun ne olduğu gibi senelerdir tartışılan konulara şahsî kayıtlarına dayanarak bizzat cevap veriyor. Murat Bardakçı'nın, başta Talat Paşa olmak üzere İttihad ve Terakkî liderlerinin ailelerinden elde ettiği bu belgelerin yayınlanmasıyla, Ermeni tehciri ile ilgili gerçek sayılar ortaya çıkıyor.
Bardakçı kitabın içeriğini ve düzenini şöyle anlatıyor girişte: "Kitabı, dört bölüm halinde düzenledim. İlk bölümde 40 senelik zaman dilimindeki nüfus hareketleri, ikinci bölümde de Talat Paşa'nın hususî arşivinden çıkan ve Ermeni tehcirinin vilayetlere göre dağılımını gösteren listeler yer alıyor. Üçüncü bölümde yine Paşa ile önde gelen İttihadçılar'ın özel arşivlerine ait olan ve her biri İttihad ve Terakki hakkında yeni bilgiler veren bazı belgelerle, Birinci Dünya Savaşı sonrasında sürgüne giden İttihadçı şeflerin yazışmaları bulunuyor. Dördüncü bölüm, Talat Paşa'nın eşi Hayriye Talat Hanımefendi (Bafralı) ile hayatının son günlerinde, 1982 Ekim'inde bir kaç gün boyunca yaptığım ve az bilinen birçok konunun ayrıntılarının yer aldığı bir mülakatın tam metninden oluşuyor. Bunu, Talat Paşa'nın çoğu hiç yayınlanmamış fotoğraflarından ve diğer bazı hususî belgelerden meydana gelen bir albüm takip ediyor."
Tehciri her yönüyle en doğru kaynaklardan, belgeleriyle okura sunan Bardakçı son yorumu okuyucuya ve dünya kamuoyuna bırakıyor ama ekliyor: "Son senelerde ortaya çıkan, entelektüelliğin şartının millî ve mukaddes kabul edilen bütün değerlere hakaret olduğuna inanan, diasporanın her iddiasını ayet gibi kabul eden, arşivlerden içeriye bir defa olsun adım atmamalarına, yani belge görmemelerine, hatta görseler bile okumaktan aciz kalacak olmalarına rağmen 'Türkiye suçludur' diye peşinen ahkam kesen gönüllü soykırım tellallarından bahsetmeyi burada gereksiz addediyorum. Ama, kendi kendimizi aklama çabamız işte burada ilk ve son defa bir işe yarıyor ve bu gibi gönüllü güruhun çok zor ve az da olsa bir şeyler öğrenebilmesine ihtimal sağlıyor."
Son söz yine Bardakçı'dan: "Tehciri savaş sırasında bir meşru müdafaa hakkı olarak kullanan Türkiye, soykırım gibi son derece ağır bir suçlamanın muhatabı olmayı hak etmemiştir ve dolayısıyla, 'Ortaya ya bilmediğimiz fena bir şeyler çıkarsa?' gibisinden endişelere kapılmak yersizdir."