Yol kitapları denen ayrı bir tür yok elbette ama kazı yapmayı seven okurlar için bazı kitapların ifade ettiği anlamla birlikte, o kitapları okudukları mekan da önem kazanıyor. Kendi okuma tarihimi gözden geçirdiğimde ben de sırf yolda okumak adına bazı kitapları bir köşeye ayırdığımı fark ediyorum. Bu kitaplar, ya içinde "yol"da olunan kitaplar ya da garip bir şekilde yalnızca yolda okunduğunda başka bir anlam kazanan kitaplar. Nedense insana "uzun ince bir yolu" çağrıştırıyorlar.
Aklıma ilk gelen metin Cahit Zarifoğlu'nun Yaşamak'ı. Zarifoğlu'nun Türk edebiyatındaki yerini düzyazıda da önemli bir yere taşıyan Yaşamak
, bir anlamda şairin hayatından bazı resimleri bize gösteriyor. Klasik günlükler gibi bir tarih sıralaması izlemiyor, kendi içinde garip bir dağınıklığı var. Ama bu dağınıklık hatıraların zihnimizdeki dağınık resmi gibi adeta. Yani kendi içinde inanılmaz bir tutarlılığı da var. Yer yer bilinç akışı tekniğiyle, edebi hayatı hakkında ipuçları, çevresinden portreler gözümüzün önünden akıp gitse de, Yaşamak tam anlamıyla bir yol kitabıdır. Ve yolda okunduğunda da bambaşka anlamlar kazanır.
Bilirsiniz, bir gün bir adam evinden çıkar, nice badireler atlatır ve yine evine dönmeye çabalar... Birçok destandan Homeros'un metinlerine kadar "kahraman" imajı hep böyle işler. Üstadımız Mustafa Kutlu'nun hikayeleri de öyledir. Kendi hayatları için asla sıra dışı olmayan bir maceraya atılırlar. Trajedi yoktur Kutlu'nun kitaplarında çünkü roman sanatıyla başı hiç de hoş değildir. Kahramanları "küçük" insanlardır. Modern edebiyatın kapı dışarı ettiği, etiyle kemiğiyle bizden olan insanlar gider, Kutlu'nun hikayelerinde rahat bir nefes alırlar. Nedense hemen hepsi de anlatının bir yerinde kendilerini terk edip yola çıkarlar. Tam da bu sebepten olsa gerek hangi kitabını seçeceğimi şaşırdım; Mavi Kuş elbette ama Sır da ondan aşağı kalır değildir. Uzun Hikâye başlı başına bir yol hikayesidir de Arka Kapak Yazıları değil midir? Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde... Hasılı hangisini seçsem, diğerine haksızlık edeceğimden Mustafa Kutlu'nun bütün kitaplarının yolda okunması gerektiğini düşünürüm.
KAYBETTİKÇE BULUNUR YOL
Bir de yol şiirleri vardır. Hayır, yolda dinlenecek şarkılar gibi değildir bunlar, yol için yazılmış, insanı yollara ileten şiirlerdir. İnsanın kayıp yollarını ortaya çıkaran, o yola doğru koşusunu hızlandıran şiirler. Rimbaud'nun Sarhoş Gemi'si öyledir. Daha yirmi yaşına bile gelmeden yazdığı (o yaşta zaten şiiri bırakıp silah kaçakçılığı yapmıştır) Sarhoş Gemi yeryüzünde yazılmış en iyi yol metnidir. Hem de Rimbaud'nun denizi görmeden yazdığı söylenir. İsmet Özel'in Mataramda Tuzlu Su şiiri de sanırım Sarhoş Gemi'nin ekseninden yola çıkarak, Türkçenin sesini zirvelere taşımış, yeryüzündeki en iyi yol şiiri olmuştur. Üstelik uzun yola çıkmaya niyet eden şairin matarasındaki su da tuzludur. Bir de çok kişinin bilmediği Şavkar Altınel'in şiirleri vardır. Toplu şiirlerine Yol Notları adını veren şair, yeryüzünün güzellikleri karşısında şaşıran o insanın şiirini yazmaktadır. Üstelik bu insan her keresinde de yolu kaybetmektedir. Kim bilir, belki de yol aslında onu kaybettikçe bulunur.
"Ellerim ceplerimde, buğulanırken soluğum / ve rüzgâr hışırdatırken ağaçları / yeats gibi ben de bakıyorum onlara, / düşünerek olması gerekirken olmamış şeyleri / ve olanları olmamalıyken, / silmeye çalışarak yılları / artık o kadar genç olmayan / bir adamın kırgınlığıyla. / ve onlar, amaçsız, bütün, / bekleyerek sabırla güneyi, / dönüyorlar erişilmez güzelliğiyle / uzak dünyaların."