Birinci Dünya Savaşı'nın en büyük cephelerinden biri bizim topraklarımızdaydı. Osmanlı Ordusu'nun dört büyük cephede girdiği savaşın en kanlısı ve en unutulmazı... İngiliz, Fransız, Anzak ve Hintli askerler; o dönemin en iyi donanması, denizaltısı, muhribi, piyadesi, uçağı, hava balonu, makineli tüfeğine sahipti. Askerlerin yiyeceği, içeceği, her türlü teçhizatı eksiksizdi. Osmanlı Ordusu ise Balkan Harbi'nden ağır yaralı çıkmış, perişan haldeydi. Askerin üstü, başı, çarığı, silahı, mühimmat eksikliği had safhadaydı. Ancak önceki harpten çıkarılan dersle yeni bir kurmay sınıfı oluşturulmuştu. Almanya'dan gelen silahlarla eksiklikler giderilmeye çalışıldı. Doktorundan amelesine, liselisinden köylüsüne bir kuşak Çanakkale'deki vatan savunmasına koştu...
Çanakkale üstüne ne buldumsa okudum, dinledim, izledim. Her seferinde yeni bir şeyler öğrendim, hâlâ da öğreniyorum... Cephedeki Türk, Anzak, İngiliz, Fransız askerlerin anıları, günlükleri. Arşiv belgelerindeki yazışmalar, emirler. Resmi ve gayrı resmi tarih anlatıları. Akademik ve askeri tarihçilerin yeni belgeler ışığındaki kitapları. Hayatını bu yola adayan, adım adım o coğrafyayı gezen, araştıran, anlatan yazarların her satırıyla ilgilenmeye çalıştım.
Haluk Oral da Çanakkale'deki izlerin peşine düşenlerden. 20 yıldır tutkuyla, iğneyle kuyu kazar gibi, bilgi, belge ve obje ve eşya topluyor. Çalışmalarıyla Avustralya Hükümeti'nden onur madalyası alan Haluk Oral'ın Arıburnu 1915/ Çanakkale Savaşı'ndan Belgesel Öyküler kitabı; klasik bir tarih çalışması ya da kronolojik bir anlatım değil. Kendi deyişiyle, tarihsel, ekonomik, toplumsal koşullara dayanarak açıklama kaygısı da yok...
Kitabında Oral dar bir kara şeridindeki kanlı savaştaki insanların hikayesine odaklanıyor. Kara harekatının başladığı 25 Nisan'dan-20 Aralık 1915'e kadar Arıburnu'nda yaşananlar yalnızca istatistik, siper, saldırı, hücum, patlama, şehit, zayiat ve emirlerden ibaret değildi. Kimi Mustafa Kemal gibi ünlü kişiler, kimi de İbradılı İbrahim, Binbaşılar Saip ve Şefik Bey gibi yazışmalarda, arşivlerde, gazete kupürlerinde o dönemin haberlerinde yer alan isimsiz kahramanlardı. Karşı taraftan Arabistanlı Lawrence olarak bildiğimiz meşhur İngiliz casusunun yanı sıra Teğmen Patterson, Yüzbaşı Leane, Plevne Ryan, Aubrey Herbert gibi isimlerin de peşine düşüyor Oral. Bu insanların öyküleri tarih kitaplarında, askeri arşivlerdeki bilgi ve belgelerde, dönemin gazetelerinden takip edilerek bir bütünlük sağlanıyor. Ve savaş sonrasındaki durumlarına kadar aktarılıyor. Objelerden yola çıkarak iki öykü var ki; müthiş bir belgesel film olur.
GÖZ YAŞARTAN SOHBET
Bir Avustralyalı subaydan ele geçirilen kanlı harita ve defter. Teğmen Patterson'un kimliği, esir alınıp alınmadığı ya da öldürüldüğü, birçok bilgi ve belgeyle takip ediliyor, hatta Avustralya'ya kadar yazışmalar yapılıyor. Ve bir sonuca varılıyor...
En çarpıcı hikayelerden biri de bir mataranın izi sürülerek bulunuyor. Haluk Oral, bir Çanakkale gezisinde antikacıda tozlu bir mataraya rastlıyor. Üzerindeki yazıda Avustralya Hafif Süvarilerinden Teğmen B. Nettleton adı kazılı. Bir köylünün bulduğu matarayı arşivine katan Oral, bir süre sonra ismin peşine düşyor. Derken Çanakkale'ye gönül vermiş ve teğmeni bilen başka bir araştırmacıyla birlikte hikayesini tamamlıyor.
Ya yaralı ve ölülerin iadeleri için verilen ateşkeste, rast gelinen Avustralyalı doktor Plevne Ryan'a ne demeli. Üstündeki Osmanlı nişanlarını gören Türk subaylarıyla Türkçe olarak göz yaşartan sohbetinde ortaya çıkanlar. Plevne Savaşı'nda görev yapan doktor tam Türk dostudur ve gösterdiği mücadeleyle nişana layık görülmüştür. Ve zorunlu görev aldığı Çanakkale'de içi yanmaktadır. Hayatı boyunca Türkler'i seven ve adını Plevne Ryan olarak anan doktorun çok sonraları damadı ve kızıyla yapılan röportajlar gazete köşelerinde artık kalmayacak. Haluk Oral'ın Yitik Bir Öykü'sü bu değerli Anzak'a bir selam niteliğinde.
İŞTE O RAPOR
Üsteğmen Saffet Bey ki, Arıburnu'nda fedai olarak öne çıkıp oluşturulan birliklerle Şehitler Tepesi baskını olarak bilinen en kanlı hücumlardan birine komutanlık yapan bir kahraman. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal'e, 7/8 Mayıs 1915'te cepheden yazdığı raporu okuyup sonra hikayeyi tamamlayalım... "Efendim! Emr-i âliniz mucibince düşmanın siperlerine taarruz ettik. Askerlerimin yarısı siperlerin üstüne, bir kısmı da bendenizle siperlerin arkasını çevirdik. Bombaları attık. Düşman siperlerden denize doğru kaçmaya başladı. On iki şehidimiz, altı kişi yaralımız var idi. Fakat bendeniz sol omzumdan vuruldum. Kurşun arkamdan çıktı. Askerim siperlerin önünde içeriye girmek üzere idi. Beni geriye sargı mahalline getirdiler. Gelirken ihtiyatlara, diğer fedai zabitana malûmat verdim. Asker bozulmadı. Hücuma devamla ilerdekileri takviye ediniz, diye söyledim. İngilizler kaçıyorlardı. Aman efendim! İleri harekâta devam etsinler. Siperin içinde ölmediğime teessüf ediyorum. Aldığım yara ikinci kurşun yarasıdır. Vaktim yok, ellerinizden öperim sevgili cesur kumandanım. (Alay 125 Bölük 10 Kumandanı Mülâzım-ı Evvel (Üstteğmen) Safvet) Mustafa Kemal'in övücü sözlerle takdir ettiği o komutan daha sonra İstiklal Savaşı'na katılacak ve mebusluk tekliflerini redderek generalliğe kadar yükselecektir.
Pozantı soyadını alan Saffet Bey'in izini takip eden Haluk Oral, aynı isimde birini yıllar sonra bulur. Aynı ismi taşıyan torunu da Haluk Oral'ı babasıyla bir araya getirir. Yani Saffet Pozantı'nın oğluyla...
Öykülere eşlik eden dönemin pulları, propaganda broşürleri, gazete kupürleri, fotoğraflar ve materyallerle bezeli kitap, açıkçası Çanakkale'ye başka türlü anlama fırsatı veriyor.
Çanakkale böyledir işte, ders verir, düşündürür ve öğretir...
ARIBURNU 1915
Haluk Oral
İnceleme-Araştırma
Everest Yayınları
440 s., 81.25 TL