Alex Schulman, gazeteciliği, televizyon ve radyo sunuculuğuyla İsveç'in en popüler isimlerinden. Blog yazarlığı yapan, yaklaşık 10 yıldır her hafta yüzbinlerce dinleyiciye ulaşan canlı yayınlarıyla dikkatleri üzerinde toplayan yazar, şimdiye kadar büyük ilgi gören ve ülkesinde çok satanlar listesinde yerini alan dört kitabına bir yenisini daha ekledi: Hayatta Kalanlar.
Timaş Yayınları'ndan çıkan roman Nils, Benjamin ve Pierre adındaki üç kardeşin aileleriyle ve kendileriyle olan dramatik ilişkilerini hikaye ediyor. Zeynep Tamer'in çevirisiyle okuduğumuz Hayatta Kalanlar'da, yer yer öfkelendiren fakat sorgularken öfkeyi unutturan ve okuru empatiye iten bir olay örgüsü hakim. Alex Schulman'ın anlatım tekniği esere, ağırlıklı olarak modernist bir roman niteliği kazandırmış. Alışılagelmiş bir kronolojik zaman anlayışından ziyade geçmişten şimdiye, şimdiden geçmişe dönen, hatta şimdiki zamana varışta da okura adeta bir 'yap-boz'u tamamlama ereği sunan kitap, sadece kendi ülkesinde değil dünyada da büyük ilgi görüyor.
HÜZÜN BAĞI
Tüm ailenin hüzünlü hikayelerinin başladığı yer, dünyadan izole olmuş bir yazlık ev. Schulman Anne ve Baba olarak isimlendirdiği ebeveynlerin, çocukları üzerindeki yaralayıcı etkilerini öyle 'içimizden' anlatmış ki, 'bunda ne var ki?" düşüncesiyle okuduğumuz pasajların sonunda yaşadığımız burukluk, 'sahici'liği ile takdir topluyor. Bağıra çağıra bir dramdan ziyade, derinden bir hüzün.
Anne ve babanın öğle yemeklerinden sonra vazgeçemedikleri 'siesta'ları, çocukları arasında rekabete zemin hazırlayan tutumları, tutarsız yaklaşımları... Tüm bunların yanında, çocukken bir balığı canlı kızartmak isteyen Pierre, ona sadece deli muamelesi yapıp arkasını dönüp giden Nils ve en nihayetinde kardeşinin yapmaya çalıştığı şeye karşı koymaya çalışırken istemsizce ortak olan ve sonucuna katlanan Benjamin büyüyüp birer yetişkin olduklarında da aynı trajik karakter yapısı etrafında dönüyorlar aslında. Bunu, hayatlarını yalnızca bir mekan olarak görmedikleri o yazlık evden kurtulmaya adayan çocukların yıllar sonra aynı yere dönmek zorunda kaldıklarında yaşadıklarıyla çok net anlayabiliyoruz.
Yine de Benjamin'in, kardeşlerinin önüne bir zarfla gelip gelecek nesillere kalsın diye Pierre ile birlikte kestikleri on küçük tırnağa ve şimdiki ellerine baktığı an üçünün de içeride bir yeri sızlatmasına yetiyor. Sorunları çözme yöntemi olarak her zaman yatıp uyumayı tercih eden annelerinin ölümü üzerine küllerini serpmek için yazlık evlerine dönen kardeşlerin iyi, kötü hatıralarını anımsatan anlatıcı, bizi olayların sonundan başına doğru götürüyor. Bu iç içe geçmiş anlatımda, akışa kapılıp gittiğinizi sanırken birdenbire yeni ve vurucu öğelerle karşılaşıyorsunuz. İlerledikçe daha da ivme kazanan hikayede karşılaşılan tekrarlar, birbirini tamamlıyor. Ve son noktaya geldiğinizde, yeniden okumak isteyebileceğiniz Hayatta Kalanlar, incelikli kurgusuyla takdire şayan.