Sezai Karakoç Türk modern şiirinin kurucusudur. Sadece şiir yazmamıştır Karakoç; düşünce yazılarından fıkraya, hikayeye, hatırata kadar çok çeşitli disiplinlerde kalem oynatmış bir yazardır. Yazdıkları ile yaşamı mükemmel bir uyum içindedir. İddia sahibidir. Kavramları yenileyen, onlara yepyeni anlamlar kazandıran ihtilalci bir yanı vardır. Kelimeleri de başkalaştırır Karakoç. Yazdıkları muhteşem bir sadelik içindedir. Benzetmelerinde hep doğadan, gerçek hayattan faydalanmıştır. Önce sanatçıdır Karakoç. Dilimizin hüner sahibi, büyük bir şairidir. Öte yandan onlarca kitap neşretmiş bir şairi okumak da bazen çetrefilleşebilir. Gelin Karakoç'u nasıl okumamız gerektiğine dair bir yol haritası çizmeye çalışalım.
DÜNYASINA ŞİİRLE ADIM ATMAK GEREK
Önce şairdir dedim Karakoç için. Dolayısıyla Sezai Karakoç'un dünyasına adım atmak için şiirlerinden başlamak gerekli. Karakoç, dokuz kitaptan oluşan toplu şiirleri Gün Doğmadan'ı yaşarken neşretti. Bu toplamı doğru okuyabilmek için bazı düzenlemeler yaptı, konu başlıkları ekledi. Gün Doğmadan'ın ilk kitabı da haliyle sonradan kitap olarak yayınladığı Monna Rosa'dır. Türk şiirinde daha sonra İkinci Yeni olarak anılacak olan akımın, yani modernleşme hareketinin ilk nüveleri Karakoç'un ilk kitaplarındaki şiirlerde atıldı. Hece şiirinin imkanlarını kullanarak yazmaya başladı Karakoç. Daha sonra Fransız şiirinin de etkisiyle daha sembolist bir şiir evreni kurdu.
50'li yıllarda başlayan İkinci Yeni hareketi şiirde anlamla, ölçüyle uğraşan, kendine özgü bir anlatım olanağı kuran bir şiirdi. Şairden şaire farklılık arz etse de, genel itibariyle dünyadaki sürrealizm hareketlerinden etkilenmiş, şiirde anlamın gereksiz olduğunu, ölçünün şairi kısıtladığını düşünen bir hareketti aslında. Karakoç'un Körfez, Şahdamar ve Sesler adlı kitaplarındaki şiirleri İkinci Yeni'den izler taşır. Fakat Karakoç daha sonra özellikle Hızır'la Kırk Saat ile birlikte hem kendi şiirinde hem de Türk şiirinde farklı bir kapı aralar.
İkinci Yeni şairlerinin ürettiği yalnız, tutunamayan, dünyaya fırlatılmış ve konuştukları da totalde tam bir anlam ifade etmeyen insan türü Sezai Karakoç'a gelindiğinde farklılaştı. Hızır'la Kırk Saat ile birlikte Karakoç, gelenekle temas kurmanın yollarını aradı. Neredeyse bilinç akışıyla yazılmış bir roman gibi tasarladığı Hızır'la Kırk Saat'te şair zamanlar ve tarihler arasında bir seyahate çıkardı okurunu. Tıpkı Hızır'ın şahsiyetinde de olduğu gibi bir bakmışsın İbn Arabi'nin yanında bulduk kendimizi, bir bakmışsın Musa ile bir dağ ziyaretine çıktık, bir bakmışsın Nuh nebinin yaptığı gemide işçi olduk. Zamanı için oldukça sıra dışı olan bu metin, aslında İkinci Yeni tarafından konu dışı bırakılan geleneğimizle temas kurmanın yollarını öğretmiştir şiir okuruna.
Burada ayrı bir parantez açmak gerekiyor. İkinci Yeni tanımlaması Muzaffer İlhan Erdost'a aittir. O bu ismi, bazı edebiyat tarihçilerinin Birinci Yeni dediği Garip şiirinden hareketle üretmiştir. Birinci Yeni yani Garip şiiri, gelenekten tamamen kurtulmamız gerektiğini vaz eden, dildeki Arapça ve Farsça kelimeleri de atarak şiiri sıradan insanın seviyesine indirmeye çalışan bir çıkıştı. Ahmet Haşim'i ve Yahya Kemal'i şeytanlaştırmaları ve olağan bir şekilde Nurullah Ataç tarafından baş tacı edilmeleri bundandı. İşte Karakoç şiirimizin ikinci yenilenme hareketinde Hızır'la Kırk Saat'te bu anlayışa karşı çıkmış, Cumhuriyet'le üretilmek istenen, sanki hiçbir geçmişi yokmuş gibi, burada ve bu haliyle Batı'nın taklidi bir hayat sürmeye çalışan insana unuttuklarını hatırlatmaya başlamıştı.
Karakoç'un sonraki şiir kitapları tamamıyla bu düşünceye hizmet etti. Şeyh Galip'i yeniden okudu, gül ve bülbül mazmunlarını modern şiirde yeniden kullandı, hatta bütün eleştirileri göze alarak Leyla ile Mecnun mesnevisini modern usullerle tekrar yazdı. Taha'nın Kitabı'nı yazdı misal. Şeyh Galip'in Hüsn ü Aşk'ından hareketle Taha'nın anlatısını yeniledi. Zamana Adanmış Sözler'de İslam Birliği fikrini düşünmeye başladı şiirlerinde. Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine isimli uzun ve büyük şiir, aynı zamanda İslam Birliği düşüncesinin de ilk olarak şiirde kullanılması üzerine örüldü. Oldukça sıra dışı bir şekilde Çeşmeler adlı bir kitap kaleme aldı. Çeşmeler'de unutulan, unutturulmak istenen tarihimize temas etmenin, onunla bir şekilde bağlantı kurmanın yollarını aradı durdu. Çeşmeler kitabı bir anlamda İkinci Yeni'ye de ciddi bir karşı çıkıştı. Çünkü İkinci Yenicilerin şiirlerinde sıkça kullandıkları kilise isimleri, azınlıklara dair detaylar, kanon diye İslam geleneğini bütünüyle atlayıp eski Yunan'dan klasik arama çalışmalarını eleştirdi aslında.
DİRİLİŞ DÜŞÜNCESİNİN SÖYLEM AYAĞI
Ayinler'de modern insana savaş açtı neredeyse. Ve Ateş Dansı. Emperyalist devletler tarafından işgal edilen, toz topraklaştırma operasyonu çekilen İslam ülkelerini andı. Artık şiiri de giderek şekillenen Diriliş düşüncesinin söylem ayağını doldurmaya başladı. O diskuru üreten malzemeler kurdu yani. Ve son şiir kitabı Alınyazısı Saati. Artık tamamen gerçekçi, politik bir şiirdir. Özellikle Siyonist İsrail'in Müslümanlara uyguladığı zulmü Kudüs şehrinin Tanrı katında kurulması alegorisinden anlatır ki sanırım Karakoç şiirinin anıt metinlerinden birisidir.
Gün Doğmadan adlı toplu şiirlerin Alınyazısı Saati'nde yayınlanan son şiiri Ağustos Böceği Bir Meşaledir şiiridir. Masalcının Ağustos böceğine attığı iftiranın şiiridir aslında. Doğayla nasıl diri ve taze bir temas kurduğunu anlatır şairin. Karakoç şiiri ilk şiirinden son şiirine kadar evinden uzaklaşmış adamın şiiridir. O adam yeri gelir Masal şiirinde Batı'nın tam ortasına bir mezar/ev kazar, gün gelir üniversiteyi ve gençlik heyecanlarını araştırır, zamanlar arasında Hızır'la buluşur, Taha ile çeşitli maceralara atılır, Şehzadebaşı'nda gün doğmadan belirir, Afganistan'da Rus zulmünü kötüler, Mescid-i Aksa'nın yakılma çalışmaları karşısında "sonunda bunu da yaptın ey Yahudi" diye seslenir. Balkonlara çıkıp annesini arar geceleri... Evinden uzaklaşmış o adam, üç ayrı çözülüş karşısında çaresiz kalmıştır. Tanzimat, Osmanlı'nın çöküşü ve kendi ailesinin dağılışı. Evini arayan adam, sonunda bütün bu düşünüş evrelerini son bir umutta birleştirir: Diriliş... Basubadel mevt. Yani ölmeden önce ölür ve dirilir. Bir şiirinde de: "Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum" diyecektir. Şiirlerden başlayarak bütün bir Karakoç düşüncesine yayılan Diriliş eylemi, önce Türkiye'nin büyük devlet olması fikri üzerine temellenir. Çevre yani periferi büyüğe örnek olmaz, büyük olan periferiye örnek olur ancak. Bunun bir adım sonrası İslam Birliği düşüncesidir. Eritre'den Kuzey Afrika'ya kadar yepyeni bir okuma geliştirir Karakoç.
Yukarıda özetle anlatmaya çalıştığım şiir evreninde ürettiği düşünceyi fikir yazılarında da savunur. Şiiri yani sanatı ile fikir yazıları tamamen at başı gider. Çok az röportaj vermiştir ama daha sonra Sütun 1 ve 2'de bir araya getirdiği günlük yazıları aslında kendisiyle söyleşi şeklinde yazılmıştır. İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü yepyeni ekonomik modeller önerir, edebiyat ve tarih öğreniminin baştan sona değil; sondan geriye doğru okutulması teklifinde bulunur. Yine daha plastik malzemelerle ilgili bir farkındalık oluşmamışken, Karakoç bu kitapta pet şişe üretiminden derhal vazgeçilmesi gerektiği teklifinde bulunur.
BİR NESLE ÖZGÜVEN VERDİ
Yitik Cennet'te peygamberler tarihini olağanüstü bir sadelikte bir araya getirir. Kuran üzerinden bir okuma şekli geliştirir ki, bir zamanlar İsmet Özel'in de dediği gibi Yitik Cennet neredeyse şiir gibi de okunabilir. Hz. Adem'den başlayarak Peygamber Efendimize kadar getirdiği bu okuma biçimi yepyeni olanaklar kazandırır peygamberler ve dinler tarihine. İslam ve İslam'ın Dirilişi'nde günümüzün sorunları için dinimizden kapılar arar. Medeniyet fikri böylece ilk orada ortaya çıkar. Diriliş Neslinin Amentüsü'nde gençler için çıkış yollarını bir araya getirir. Oradan İnsanlığın Dirilişi'ne kadar varır. Ayrıca döneminde kimsenin anmadığı Mehmet Akif'e, Mevlana'ya, Yunus Emre'ye dair birer biyografi yazar. İki cilt halinde bir araya topladığı hikayelerinden piyeslerine kadar çok geniş yazı alanlarında hep Diriliş nesline seslenerek bir anlamda şiirlerinden düzyazılarına kadar bir neslin kendine güvenini yerine getirmiştir. Üstelik bütün bunları kendi kurduğu yayınevinde, kendi dergisinde ve çok daha sonra aksiyona da dönüşen kendi siyasi hareketi içerisinde yapar.
Tek başına bir adam olarak çıkar tarihin karşısına Sezai Karakoç. Arkadaşı Cemal Süreya'nın dediği gibi "sıkıştırılmış dâhi"dir. Şiirlerindeki olağanüstü atılımı, yazılarından hayatına kadar yaymayı başarır. Yazdıkları ile yaşadıkları birbirini bütünleyen, tarihte örneğine çok çok az rastlayabileceğimiz kılavuz önderdir Sezai Karakoç. Daha yaşarken tek başına ölümsüz bir anıt olmayı başarmıştır. Onunla aynı zamanlarda yaşamanın ayrıcalığı hepimize yeter. Allah rahmet eylesin büyük Türk şiirinin ustasına.