İbrahim Tenekeci denince önce şöyle kendimize gelip, ceketimizin ön düğmelerini sıkıca iliklememiz gerekir kanaatimce... Kendisi sadece memleketin en sıkı şairlerinden değil, aynı zamanda çıkardığı dergilerle gençlerin önünü açan bir 'abi'... İncecik ve duyarlı bir kalbe sahip bir gönül adamı. Kırklar, İtibar derken şimdi çıkardığı Muhit dergisinde devam ettiriyor kendine vazife edindiği bir hayırlı uğraşı. Ümit veriyor edebiyatçılara, destek oluyor. Yollarını açıyor... Sadece "ben" demiyor... Dergisinde rüştünü ispatlamış önemli yazarların, şairlerin yanında gençleri asla es geçmiyor. İlmek ilmek örüyor bir anlamda geleceğin edebiyat alemini...
Tenekeci'nin şairliğinin yanında yazarlığı da var. Denemeleri ise şiirleri kadar sıkı. Hatta uzunca bir süre Yeni Şafak gazetesinde içinde gündelik siyasi konuları da barındıran yazılar da kaleme aldı. Ama yine şair duyarlılığından vazgeçmeden, görünenin ardına, ruhta bıraktığı izlere bakarak...
YIKICI DEĞİL YAPICI OLALIM
Topraktan Yükselen, Tenekeci'nin bu gazetede 20 Eylül 2017-29 Eylül 2019 tarihleri arasında yayımlanan yazılarının bir derlemesi.
Bu tarihler arasında adım adım ülkemizde olanları takip etmiş Tenekeci, kendi süzgecinden geçirip ortaya evladiyelik yazılar-denemeler çıkarmış. "Milletin ve memleketin yanında olmak, siyasi yandaşlık değildir" demiş derdini anlatırken. "Yıkıcı değil yapıcı olmamızı" salık vermiş. 28 Şubat sürecinde yaşanan acılara da değinmiş, 15 Temmuz direnişine selam da çakmış. Ama yazılarının son cümlelerinde konuşturmuş en çok şairliğini: "Milletimizin yüksek bir kaderi vardır. İnsanların planları, yürüyen hüküm karşısında ne yapabilir?"
Elbette sadece siyaset ve onun etrafında şekillenen durumlar üzerine değil bu yazılar. Zaten Tenekeci'nin kaleme aldığı siyaset yazıları, hayattan azade de değil. İnsana, insan olmanın, insan kalmanın sırlarına da bakıyor yazılarında Tenekeci. "Garip yerlere doğru gidiyoruz" diyor ve ekliyor bir yazısında: "Teşekkürü bile övgü olarak görenler, anlayanlar var. İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a şükreder mi? Seven sevdiğine sevdiğini söylemesin mi? Öte yandan şu: İşlerin değil ilişkilerin belirleyici olduğu bir çağdayız. Bu acı gerçeği kabul ediyoruz. Adalet, herkese hakkı olanı vermektir. Adil Düzen fikriyle büyümüş nesilleriz. Bu düzeni önce içimizde, sonra çevremizde kurmalıyız. Dilimizde olan kalbimizde de bulunmalıdır. Dile gelen kalbe inmiyorsa sorun var demektir. Yol neden kapandı, kapanıyor? Samimiyet, anlatılan değil, anlaşılan bir şeydir. Samimiyim diyerek samimi olamayız. Sözün sakini olan kimse, sekinet içindedir. Her konuda sürekli konuşanlar ve susmayı bilmeyenler, söyleyecek sözü olmayanlardır. Onlardan sakinlik de bekleyemeyiz. (...) Başkalarından ziyade biraz da kendimize bakalım. İçimize işimize dönelim..."