Göksenin Yıldırım gerçek bir kişi. Üstelik namlı bir kişi. Lakin biz Türkiye'de onun ne kadar namlı olduğunu bilemiyoruz. Sebebi de gerçek ismiyle şöhret isminin, (dünyada Goku Sky olarak tanınıyor) farklı olması. Tuhaf, kafa karıştıcı ama hayatın içinden bir durumla karşı karşıyayız. O zaman hoş geldik bir Murat Menteş romanına. Başlıyoruz yazarın son romanı Fink'e.
Dublörün Dileması, Korkma Ben Varım, Ruhi Mücerret gibi romanlarıyla tanınan Murat Menteş, Fink'te daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıyor. Gerçek bir kişinin, Göksenin Yıldırım'ın hikayesini anlatıyor bize. Ama ne hikaye! Mimar olmak isteyen sonra dümeni modelliğe kıran, modellik yarışmasında derece alamayınca Hong-Kong'a yelken açan, orada 10 yıl podyumlarda fırtına gibi esip starlaşan bir insanın hikayesi bu. İçinden yakuzaların, Hollywood yıldızlarının, prens ve prenseslerin geçtiği bir hikaye.
Fink'i okuyunca, gerçek hayatla, bir romancı olarak Murat Menteş farklı romanlarında kurduğu dünya arasındaki sınırın ne kadar belirsizleştiğini düşünüyor insan. Menteş birçok romanında kurduğu dünyada, hayatın olağan akışı içerisinde karşımıza çıkmayacak tuhaflıkta olaylar ve karakterleri anlatır. Ama bunun olağan akış içerisinde olabileceğine de bizi inandırır. Lakin neticede bu kurmaca bir dünyadır. Fink'te ise gerçek hayat gelip Murat Menteş'in dünyasının üzerine oturuyor sanki.
Değişen ne? Murat Menteş mi yoksa dünya mı diye soruyor insan. Lakin dünyanın değiştiğine kanaat getiriyorsunuz. Çünkü hayatın gittikçe Murat Menteş romanlarına benzediği bir zamandan geçiyoruz. İrrasyonel hale gelen, tuhaflaşan, hızla devinen, devindikçe olmaz denilenlerin bile bir bir yaşandığı ve kısa zamanda dünkü olmazların bugün kanıksandığı, normalleştiği bir zamanın içindeyiz. Belki de tam da böylesi bir dünyada yaşadığımız için Menteş, Göksenin Yıldırım'ın hikayesine kulak verdi, onu tam olarak bilemiyorum.
MENTEŞ NEYİ AMAÇLIYOR?
Lakin kitabın başında bu hikayenin gerçek olduğunu söylememiş olsa yazar, biz yine bir kurmaca Murat Menteş metniyle karşı karşıya olduğumuzu düşünürdük. Ki Menteş hayatın hakkını da veriyor "Bu kitapta anlatılanlar gerçek olmasaydı onları uyduramazdım" diye. Fakat öte yandan insanın kafasında deli sorular da bırakıyor bu durum. Tamam "Bazıları hayatım yazılsa roman olur" der. Ama romanı roman yapan sadece karakterin yaşadıkları değildir. Yazarın bakışı, yeteneği, olayları nasıl anlattığı da önemlidir. Peki gerçek bir hikayeyi yazmakla üstelik Göksenin Bey'in zaman atlamalı anlatımıyla Menteş neyi amaçlıyor? Galiba biraz roman nedir, yazarlık nedir, kahraman nedir biz okurlardan bunları sorgulamamızı istiyor.
Öte yandan Fink'in bir başka özelliği hani herkesin beğenilmek için seksen takla attığı, ama beğeni kalıplarının gittikçe ucuzladığı bir dünyada herkesin olmak istediğini başaran bir insanın trajedisini anlatması. Arzu nesnesi biri Göksenin Bey. Çevresi uluslararası ünlülerle dolu. Ama bunlar onu çok da tatmin etmiyor. İçindeki anlam boşluğu, o zirveye çıktıkça büyüyor. Sonra da faniliğin girdabına düşüyor. Ama bu girdapta anlam boşluğu küçülüyor, gerçekleri daha iyi görüyor. Alın size irrasyonelleşen, tuhaflaşan ve hızla devinen ve bunları bize allayıp pullayıp cilalı paketlerle dayatan bir dünyanın çelişkisi...