Ortada bir cinayet var, görgü tanığı tesadüfen girdiği olay mahallinde başına darbe alıp bayılmış, polise gidip ihbar yapıyor. Ancak bir bakıyoruz cinayete tanık olduğu oyuncakçı dükkanı ve ceset sır olmuş! İkisi de kayıplara karışmış.
Polis, "Kendinizi toplayın, biraz uyuyun, bir şeyler yiyip için" diye tavsiye ediyor. Bildiğiniz deli muamelesi yapıyor. Edmund Crispin'in Kaybolan Oyuncak Dükkanı böyle başlıyor.
Eh, böyle başlangıcı olan bir polisiye roman nasıl sürecek, diyorsunuz haliyle.
Bilirsiniz, polisiyelerin olmazsa olmazları vardır ama bu başka türlü bir polisiye...
Burada işi çözmesi gereken emniyet, işin dalgasında; olayın tanığı bir şairle, biraz çatlak, hıza tutkun, amatör dedektif, akademik titizliğini elden bırakmayan İngiliz dili profesörü arkadaşı cinayetin peşine düşüyor.
Ve arka planda İngiltere'nin ünlü Oxford kentinin sokakları, caddeleri, okulları, kiliseleri, kafeleri, restoranları, köprüleri, binalarında müthiş bir kovalamaca başlıyor.
Bu koşturmacaya eşlik eden ve her duruma ve ana uygun ünlü şairler, yazarlar, müzisyenlerden alıntılar eksik olmuyor.
Olay yerini incelerken, katilin peşinde koşarken, araştırma yapılırken oradan bir ünlü başını uzatıp duruma uygun bir söz söylüyor.
Tabii ki mekan Oxford olunca ağırlıklı olarak ünlü İngiliz şair ve tiyatro yazarı, William Shakespeare arka arkaya sökün ediyor.
Bir şairle, Oxford profesörü ana karakter olunca zekice diyaloglar, sanat dünyasından alıntılar, göndermeler sanki cuk oturuyor. Örneğin bir yerde beklerken, ki süre uzamaktadır, iki arkadaş bu süreci eğlenceli bir hale getirmek için 'romanlardaki tiksindirici karakterler'i birbirlerine söyleyerek vakit geçiriyorlar. Ya da kendilerini kovalayanlar tarafından bir odada bağlı halde hapis durumundalar. Endişeye gerek yok, durumu sıradanlaştırmak için gelsin okunması güç kitaplar oyunu...
Cinayet, silahlar, entelektüel konuşmalarla dolu bir kitabı kaplayan mizah ise anlatılacak gibi değil. İnsanı sinir eden İngiliz nezaketini elden bırakmadan her an ve her durumda mizahın, eğlencenin eşlik etmesi ise doyumsuz bir tat bırakıyor.
Koro ve atlı karınca maceraları kitabın en muhteşem bölümleri. Tempoyu o kadar artırıyor ki takip etmekte zorlanıyorsunuz.
Karakterlerin tasviri o kadar iyi ki, bir şey anlatırken ya da bir duruma müdahil olurken eh bu adam-kadından da başka türlü bir davranış beklenemezdi diyorsunuz.
Kitabın yazarı Edmund Crispin'in hayat hikayesini okuyunca bu kitabı ancak böyle biri yazar demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Asıl adı Robert Bruce Montgomery. Oxford'daki modern diller okulundan mezun, piyanist ve bestekar, bir süre ders verip koro şefliği yapıyor. Daha sonra ünlü bir edebiyat grubuna katılarak kitaplar yazıyor. 1944'ten 1951'e kadar dokuz polisiye roman ve 42 hikaye yazdıktan sonra başarıyı yakaladığına kanaat getirerek yazarlık kariyerini noktalıyor. Müzik alanına geçerek çok sayıda film müziği besteliyor. 1967'den sonra bir gazete için polisiye kitap eleştirileri yazıp, bilim kurgu antolojilerinin editörlüğünü üstleniyor. Hayatının son yıllarında son bir roman yazıp hayatı boyunca bağımlı kaldığı alkol yüzünden genç yaşta yaşama veda ediyor.
Crispin'in Kaybolan Oyuncak Dükkanı (Yapı Kredi Yayınları) keyifli ve tadına doyulmaz bir kitap.
Yazın sıcağında, korona ve orman yangınlarıyla kaçan huzurumuza bir nebze iyi gelecek bir okuma...
Çevirinin de hakkını vermek gerekiyor, çevirmen Burçin Karamercan dildeki ince ayrıntıları Türkçeye çok iyi aktarıyor.
Çılgın, amatör dedektif Profesör Gervase Fen'in diğer maceralarını da dört gözle bekliyoruz, tadı damağımızda kaldı...