Sırtını Beyazıt Camii'ne yaslamış bir kahveden içeri giriyoruz. İbnülemin Mahmut Kemal, Osmanlı'nın son dönem hattatlarının unutulmaması için onları tarihe nakşediyor. Yanındaki Yahya Kemal ona Bursa'da Mustafa Kemal'den aldığı Ankara davetini anlatıyor. Beri tarafta Ahmet Hamdi Tanpınar saatleri ayarlamaya çalışıyor. Hepsinin gözü eleştirmen Nurullah Ataç'ta... Dönemin ünlü eleştirmeni acaba şu an kimin kitabını okuyor. Evet, burası Küllük Kıraathanesi... Bir döneme damga vurmuş, münevverlerin buluştuğu mekan... Tabii ki bu buluşma hayal ürünü ama bu kahveden yolu geçen, bu insanlarla hemhal olan birine yaklaşıyoruz: Tarık Buğra'ya... 1918'de dünyaya gelir. Doğduğu Akşehir, Kurtuluş Savaşı'nın Doğu Cephesi'nin karargahı... O dönem çocukların yuvaları, savaş meydanları... Masal dinlemeyip bizzat masalı yaşıyorlar. Bu ortamda büyüyen Tarık Buğra'nın 'kurtuluş'u en güzel anlatan roman Küçük Ağa'yı kaleme alması şaşırtıcı olmasa gerek.
TOPLUMU ANLAMA ÇABASI
Akşehirli genç; tıbbı bırakıp hukuka oradan da edebiyat fakültesine geçer ama hep yarıda bırakır. Belli ki bulmak gibi bir derdi yok, tüm derdi arayışta. 1949 yılında Akşehir'de Nasreddin Hoca gazetesini babasıyla çıkarır ve Milli Şefliğe bayrak açar. Derdini; insan hakları, hürriyet ve haysiyet davası diye tanımlar. Tarihi, romanlarıyla anlatmaya çabalamış. Türkiye'nin çok partiye geçiş çabası Serbest Fırka hadisesini Yağmuru Beklerken'de resmetmiş. Bir başka romanı Dönemeç'te ise Demokrat Parti'nin seçim çalışmalarını anlatmış. Bu iki romanla birlikte Küçük Ağa ve İbiş'in Rüyası televizyona uyarlanmış. Yani Buğra'nın toplumu anlama çabası karşılık bulmuş. Ancak bu öyle kolay da olmamış. 40 yaşına yaklaşırken yazdığı bir oyunu sergilemek isteyen devlet tiyatroları ardından da şehir tiyatroları, basının "Irkçı bir oyun sergileniyor" baskılarıyla kararlarından vazgeçmek zorunda kalıyor. Sene 1966... Bu kez oyuna Yıldız Kenter talip oluyor. Ancak o dönemki mecmuaların hedefi olunca o da geri adım atmak zorunda kalıyor. Bu yılın Cumhurbaşkanlığı tarafından Yunus Emre ve Türkçe Yılı ilan edilmesinin ardından Zeytinburnu Belediyesi de Asım Öz'ün Tarık Buğra Kitabı-Hatırlayıp Yeniden Bulmak eserini yayımladı. Kitapta yazar Beşir Ayvazoğlu, Tarık Buğra'nın yok sayılmasının sebebini şöyle anlatıyor: "Marksist edebiyat ortamının sahteliğini büyük bir isabetle teşhis etmişti. Bu yüzden de siyasi konjonktürden yararlanarak Türkiye'nin kültür ve edebiyat ortamına hakim olan sol tarafından dışlandı." Ebru Burcu Yılmaz ise aslında Buğra'nın nasıl 'buralı' olduğunu şöyle aktarıyor: "Bizim insanımızın hikayesini anlatır. O, Türk edebiyatında yerli ve milli bir damarın ortaya çıkmasında önemli bir rol üstlenmiş, insanı ele alma biçimiyle evrensele açılmayı başarabilmiştir. Çaresiz zamanlarda insan olma bilincine varmakla çıkışı göstermiştir." Yazar Fatma Barbarosoğlu ise, "Toplum içindeki dayanışmayı, çatışmayı, sorumluluk bilincini, değişende değişmeyeni sunması açısından tekrar tekrar okunması gereken bir yazar. Her okuduğumuzda bizi 'bulmanın zaferi' ile buluşturan bir isim" diyor. Zeytinburnu Belediyesi, kitaba, Hatırlayıp Yeniden Bulmak başlığını uygun görmüş. Zaten Tarık Buğra da, "Hür düşüncenin ve bağımsız kafanın sanatıdır" diye tanımlar yazarlığı...