1839 yılında Gülhane Parkı'nda Tanzimat Fermanı'nın okunmasıyla başlayan Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme dönemi 37 yıllık bir süreci kapsar. O dönem toplumda yaşanan değişimler edebiyatımıza da ilham kaynağı olur. Hüseyin Rahmi Gürpınar da o dönemki İstanbul yaşamını ustaca tahlil ederek romanlarına yansıtan edebiyatçılar arasındadır. Yazarlığa 1883'te Tercüman- ı Hakikat gazetesinde başlayan Gürpınar'ın, 1896'da İkdam gazetesinde roman ve öyküleri yayımlanır. Bu sayede dönemin en çok okunan isimleri arasına girmesi uzun sürmez. Yazarın, zamansız eserleri arasında yer alan Şıpsevdi aslında ilk basıldığında talihsiz bir uygulamayla karşı karşıya kalır. 1901 yılında Alafranga adıyla sadece birkaç sayısı yayımlanır. Eser metinde geçen 'haşerat' ve 'mikrop' gibi kelimeler yüzünden baskıcı İstibdat Dönemi'nde sansüre uğrayınca tamamlanması da yarım kalır. Ve sekiz yıl sonra 1909'da Şıpsevdi adıyla yeniden basılır.
BATI HAYRANI MEFTUN
Babası vefat edince amcasının parasıyla Paris'e okumaya giden Meftun, burada eğitimine ağırlık vermek yerine şehrin altını üstüne getirir. Gezer, tozar, beynini gerekli gereksiz, yararlı yararsız bilgilerle doldurur. Sahte diplomalar hazırlar, cahilliğini gizlemede de ustalık kazanır. Meftun'un Batı hayranlığı da o dönem başlar. Meftun, İstanbul'a döndüğünde ise artık iflah olmaz bir Batı özentisidir. Osmanlı-Türk kültürüne dair her şeyi küçümser. Yazar, "Fikren hoppa... Bilgi derme çatma, kavrayıştan yana nasipsiz, zoraki, hep Savoir-Vivre'den çalınma... Tavırlar, haller hep taklit, hep sahte, soğuk..." cümleleriyle anlatır, kahramanını. Savoir Vivre, ailesini Batı kültürüne alıştırmakta kararlı olan Meftun'un hazırladığı görgü kuralları rehberidir. Meftun bir yandan çevresine bu kuralları dayatırken bir yandan da tasasız, kaygısız hayatını sürdürebilmek için gereken maddi güç için kendisinin ve kardeşinin özel ilişkilerini kullanır. Ama işler bir süre sonra arapsaçına döner. İş Kültür Yayınları'nın Türk Edebiyatı Klasikleri dizisinde yer alan roman başta Batılılaşmayı eleştirir gibi görünüyor. Oysa ki yazar Şıpsevdi ile bu kavramın yanlış algılanmasıyla, bilinçsiz şekilde uygulanmaya çalışılmasıyla ortaya çıkan sonuçları gözler önüne seriyor. Gürpınar romanında bu tespitini mizahi bir üslupla yaparken halkın özgün konuşma dilini kullanmakta da tereddüt etmiyor.